Ali Koç göreve geldiğinde “Siz bizim vizyonumuzu anlamamışsınız” diyerek bir hedef ortaya koymuştu. Fenerbahçe’nin beklentiler açısından ve Ali Koç’un seçimi kazanmasından sonra oluşan atmosfer açısından bu söylem doğru kabul edilebilecek bir beklentiydi. Ama Cocu ile başlayan yeni dönem ki bence son derece makul bir antrenördü ve alınan kötü sonuçlar üzerinden, birden seyirci baskısı neticesinde süreç Ersun Yenal’a döndü. Şimdi de Tahir Karapınar’ın lisansının kiralanmasına kadar gelen farklı bir aşamaya geçti.

Yaşanılan bu aşamaların sonuncusuyla, Emre Belözoğlu’nun Pro-Lisansı olmadığı için bu lisansa sahip bir antrenöre ihtiyaç olmasından dolayı daha da vahim denecek noktaya geldi.

Hem lisans kiralama işinin hem de Emre Belözoğlu’nun antrenörlük işinin geçiş dönemine ait bir kurgu olduğu söylense de ya da kabul edilse de, böyle lisans kiralama işinin Fenerbahçe gibi bir kulübe hiç yakışmayacak bir tasarruf olduğu kanaatindeyim. Çok kötü bir görüntü… Geçekten çok kötü…

Eğer Emre Belözoğlu tasarrufu olarak yapılan bir hamleyse, bu hamle Fenerbahçe için gelecekte de karar merci olarak Emre Belözoğlu’nun vereceği karalar açısından şimdiden çok büyük sıkıntılarında haberci olarak görünüyor.

Bir de Fenerbahçe Kulübü Emre Belözoğlu’nu futbol direktörü olarak mı, teknik direktör olarak mı, yönetici olarak mı görevlendirecek. Bu konuda kafa karışıklığı olduğu net. Bir görev tanımı yapılıp kamuoyu ile paylaşılırsa çok iyi olur.

Hani herkes anlasın ne görevi olduğunu… Tahir Karapınar’a gelince, Altay’da altyapı koordinatörü olarak 10 ay, teknik direktör olarak da 6-7 ay görev yapmış. 2004 yılından 2020 yılına kadar, sadece yardımcı antrenör olarak farklı farklı hocaların yanında görev almış.

Birincisi: Bu kadar fazla hocanın yanında hep yardımcı olarak çalışmak, kendi özgüveni ve antrenör prensiplerinin oluşması bakımından bir bütünlük sağlayacak felsefeye kavuşması açısından doğru değil. Bunu ancak sorumlu teknik direktör olarak, kendi prensiplerini uygulamaya yardımcı olacak bir kulüpte gerçekleştirmek suretiyle felsefesinin değerini ortaya koyabilir. Ama bu Fenerbahçe Kulübü değil.

İkincisi: Altyapı koordinatörlüğü içinse, sadece 10 ay görev yaptığı bir alan da nasıl bir çalışma programı çıkartabilir ki? Yetiştirici alanını bir basamak olarak kullanıp ki ondan önce başlangıç noktası gene bir performans takımında yardımcı antrenör olmasına rağmen, altyapıda kısa süre kalarak bu alanda çalışmak için hiçbir mesleki beklentisi olmadan hemen yarışmacı performans alanına geçmesi, zaten bu alan ile ilgili bir tasarrufunun olmadığı ortaya koymaktadır. Ve bu kadar eksik ile Fenerbahçe gibi karmaşık bir kulüpte altyapıyı yönetecek?

Eğer böyle bir ‘jest’ yapılacaksa, bari Fenerbahçe kültürü edinmiş ve emek vermiş bir antrenöre görev verilseydi daha anlamlı olurdu. O zaman vizyon ile ilgili sürekli yaşanan kayıplar bir şekilde durmuş olurdu ki; onun da affedilir bir yanı olur ama, Tahir Karapınar için böyle bir tolere söz konusu olamaz.

Ve neden Tahir Karapınar?

Kariyerine bakıldığında, bu pozisyon için eksiklerinin çok fazla olması soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Şimdi tüm bunlardan TFF başkanı Nihat Özdemir ile girilen polemiğe geleceğim.

Öncelikle TFF başkanı Nihat Özdemir’in 2010-11 sezonuna ait bir kaygısı varsa savcılığa müracaat etmesi gerekir. Bulunduğu mevki bunu gerektirir. Kalkıp kulüp yönetimi ile polemik yaşaması ve sonra da başkanı ve yöneticisini ceza kuruluna sevk edilmesini anlamak mümkün değil. Ama Fenerbahçe’nin haklı olduğu noktaların çok fazla olmasıyla beraber, Nihat Özdemir’in Fenerbahçe yönetimini yıpratmaya yönelik “başarısızlar” söylemini öne çıkartmaya çalışmasını haklı çıkartacak uygulamaların yapılması, ki gerçekten göreve geldiklerinden şu zamana kadar uygulamalardaki tutarsızlıklar çok fazla, işte bu tutarsızlıklar bu tip tartışma süreçlerinde Fenerbahçe’ye ve yönetimin kendisine çok zarar verecektir.

Yeni sezonun çok sıkıntılı olacağı gözüküyor.