Erdoğan-AKP iktidarı tarafından siyasal hesaplarla planlandığı ve yapıldığı anlaşılan Gara harekatının kaçınılmaz şekilde siyasal sonuçları da olacaktır. Dahası, tam anlamıyla başarısızlıkla sonuçlanan bu askeri-politik operasyon zaten siyasal bakımdan büyük bir sıkışma yaşayan iktidar açısından bir bozguna dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Ancak, İslamcı-faşizan iktidarın yaşadığı siyasal sıkışmayı bir siyasal bozguna çevirecek olan şey, muhalefet güçlerinin tutumu olacaktır.

Bu anlamda, Kuzey Irak topraklarına yapılan ve PKK’nın elindeki rehineleri/esirleri kurtarmaya yönelik olduğu belirtilen Gara harekatından Türkiye’nin bu tarihsel dönemecinde çıkarılabilecek siyaset derslerini maddeler halinde -daha anlaşılır olması için basitleştirme ve şematize etme riskini alarak- sıralamak istiyorum.

1- Cumhuriyeti tasfiye ederek rejimi değiştirmeyi ve düşük yoğunluklu da olsa İslami bir düzen (şeriat rejimi) kurmayı amaçlayan AKP iktidarı –bu tezi artık ‘niyet okumak’ diye niteleyecek ahmak liberal kalmamıştır umarım- uzun bir süredir ucuz ve kestirmeden elde edilecek bir zafer ya da başarı peşinde koşuyor. Çünkü, 1923 Cumhuriyeti’nin arkasına aldığı hikaye o kadar güçlü ki, onu yıkmak için sadece yalana, tarihsel gerçeklerin çarpıtılmasına, sahte bir tarih yazımına vb. dayanarak yol almanın mümkün olmadığını görüyorlar.

2- Cumhuriyet devriminin mücadele tarihi ve kültürel (siyasal, ideolojik, felsefi) birikimi altında ezilen siyasal İslamcı iktidar, bu tarihi aşamasa bile kitlelerin gözünü boyayacak kestirmeci ve kolay bir askeri-siyasal başarıyı kovalıyor. Yeni Osmanlıcılık diye kodlanan ve çoktan kaçırılmış “alt-emperyalist” bir bölge ülkesi olma hayallerine dayanan ideolojik-siyasal iddiaların bu kadar öne çıkarılması, esas olarak böyle bir arka plana sahiptir. Uluslararası hukuk ve bölge barışı hiçe sayılarak Suriye’de girilen mezhepçi savaşın da Libya macerasının da nedeni budur. Gel gelelim, her ikisi de büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı için, şimdi yeni bir başarı hikayesi arayışına girildiği anlaşılmaktadır.

3- Yedeğine, Türkiye’nin sivil faşist geleneğini büyük ölçüde içeren ve moda deyişle fabrika ayarlarına dönen MHP’yi –ki ülkücü hareket 12 Eylül’den sonra bir ölçüde merkeze doğru çekilerek, radikal da olsa milliyetçi bir çizgide konumlanmaya çalışmıştı- alan Erdoğan iktidarı, totaliter bir dinci-faşizan rejim kurmak için elinden geleni yapacaktır. Nitekim yapıyor da.. Artık bu amacını gizlemediği gibi, söz konusu hedefe ulaşmak için bütün gücüyle harekete geçmiş durumda. Bu anlamda AKP, liberallerin (özellikle sol liberallerin) paha biçilmez katkısıyla, uzunca süre muhafazakar-demokrat bir parti/hareket sanılmasının kendisine sağladığı bütün avantajları tüketti. Zaten kendisi de ideolojik-siyasal hedeflerini gizleme gereğini artık duymuyor.

4- Erdoğan-AKP iktidarı, 1923 Cumhuriyeti’ni büyük ölçüde tasfiye etmesine, bu cumhuriyetin aydınlanmacı ve modernleşmeci kazanımlarının imhasını genel olarak gerçekleştirmesine karşın, kendi rejimini kuracak gücü hala bulabilmiş değil. Özetle; İslamcı hareket, laik cumhuriyet düzenini büyük ölçüde yıktı ama kendi rejimini tam olarak kuramadı. Durum böyle olunca ortaya yarı laik, yarı İslami “hibrit” bir rejim çıktı. Bunun birçok nedeni var, ama kısaca İslamcı hareketin görgüsü, bilgisi, birikimi, geleneği, tarihsel müktesebatı, kadro ve insan kaynaklarının yeni bir rejim kurmak için yetmediğini belirtebiliriz. Bir önceki çağın değerler dünyasına yaslanan, ideolojik, siyasal ve kültürel bakımdan çağını dolduran bir hareketin/anlayışın böyle bir açmazı yaşaması kaçınılmazdı.

5- İslamcı AKP iktidarının, ajandasındaki ideolojik-siyasal hedeflere ulaşmak için simgesel bir tarih seçtiği anlaşılıyor. Bu tarih Cumhuriyetin 100. Kuruluş yıl dönümü olan 2023 olarak belirlenmiş durumda. Bunu biliyoruz, zaten açıkça ilan da ettiler. Ağızlarından kaçırdıkları “Yeniden Kuruluş Anayasası” tam da bu hedefi işaretliyor. Laikliğin kaldırıldığı ya da anlamsız hale getirecek ölçüde içinin boşaltıldığı –buna ‘laikliği yeniden tanımlamak’ ya da ‘Türk tipi laiklik’ de diyorlar- hilafetin sembolik ve ideolojik/kültürel bir anlam taşısa da geri getirildiği, Pakistan benzeri bir yarı şeriat rejimi..

6- İşte İslamcı AKP iktidarının, yukarıdaki beş maddede halinde özetlemeye çalıştığım nedenlerle, Cumhuriyeti yıkmak ve yeni bir rejim/düzen kurmak için parlak bir başarı hikayesine, tarihe geçecek bir kolay zafere ihtiyacı vardı. Bunun için her fırsatı değerlendiren AKP’nin, kitle tabanının eridiği, büyük bir siyasal iflas yaşadığının açığa çıkmaya başladığı 2020-21 Türkiye’sinde, bırakın yeni bir devlet kurmayı, iktidarı kaybetme tehlikesini savuşturmaya çalıştığını saptamak gerekiyor. AKP için bunun yolu da 2023 seçimlerini kazanmaktan geçiyor. Ancak, bütün kamuoyu araştırmalarının da ortaya koyduğu gibi, Erdoğan’ın bu seçimleri kazanması imkansız görünüyor. Öte yandan İslamcı hareket iktidarı bırakmak istemiyor. Bu durum günümüzde Türkiye’nin yaşadığı gerilimin ve krizin kaynağını oluşturuyor. İslamcı hareket, iktidarı bırakmamak için her şeyi yapmaya hazır görünüyor.

7- Suriye ve Libya maceraları fiyaskoyla sonuçlanan, Azerbaycan-Ermenistan savaşından istediği “başarı” ihtiyacını üretemeyen –ki Aliyev yönetimi zaferinin çalınmasına izin vermedi- Erdoğan iktidarının önünde tek seçenek kalmış görünüyor. Bu da PKK’ya karşı kazanılacak bir zafer. Bu nedenle AKP iktidarının, PKK’yı Kandil dağlarından söküp atarak buraya bayrak dikecek ya da şöhretli örgüt liderlerinden birinin ya da bir kaçının ele geçirilmesini sağlayacak bir operasyon peşinde olduğu anlaşılıyor. Buna PKK’nın elindeki rehinelerin/esirlerin kurtarılmasını da ekleyebiliriz. Gara harekatının nedeni esas olarak budur. Erdoğan yönetimi, kaybedeceğini gördüğü 2023 seçimlerinden önce kestirmeden bir zafer kazanarak ve belki seçimleri erkene alarak bu eşiği aşmaya çalışıyor.

8- Ancak, Erdoğan yönetimi yukarıda (7’nci maddede) özetlediğim amacını gerçekleştiremedi.Gara operasyonu büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Daha da önemlisi, zaten siyasal bir sıkışma yaşayan AKP-MHP iktidarı pozisyon yitirmeye, kontrolünü kaybetmeye başladı. Muhalefet üzerinde kurmaya çalıştığı baskı da, uzunca bir süredir görülmeyen bir şekilde, hem Meclis’in direnmesi hem de başta CHP, HDP ve İYİ Parti olmak üzere Meclis’te gruba sahip partilerin geri adım atmaması nedeniyle yenilgiye uğradı. Kısa bir süre önce Enis Berberoğlu’nun uzun bir hukuk mücadelesi sonucu Meclis’e döndüğünü de anımsarsak, bu yenilginin seri bir başarısızlığa işaret etmeye başladığını da söyleyebiliriz.

9- Erdoğan-AKP iktidarı MHP’yi yedeklemesine karşın –kaldı ki kimin kimi yedeklediği de tartışılabilir- toplumdan tazelenmiş bir ideolojik/siyasal rıza üreterek yeni bir hamle yapma gücünü büyük ölçüde yitirmiş görünüyor. Deyim uygunsa “şehit edebiyatı” üzerinden yürütülecek bir ajitasyon ve propaganda ile muhalefeti susturma, hizaya sokma girişiminin artık eskisi gibi tutmadığı da Gara operasyonu sonrası ortaya çıkmış bulunuyor. Bu nedenle Erdoğan-AKP iktidarının önünde, eğer yönetimi demokratik yollardan bırakmayacaklar ise –ki öyle görünüyor- sertleşmekten, baskı ve siyasal şiddeti artırmaktan başka yol bulunmuyor.

10- Ankara’da üç solcu/devrimci öğrenci gencin kimliği belirsiz kişiler –ki polis olduklarını söylemişler- kaçırılması, bu kişilerin kendilerine “görünmezler” adını vermesi, iktidarın sertleşme yolunu seçtiği ve Gladyo yöntemlerini devreye soktuğunu gösteriyor. Bu olay, Kontrgerilla’nın (derin devlet) esas olarak MHP’li kadrolarla yeniden yapılandırıldığını da ortaya koyuyor. Yeri gelmişken buradan bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim; Türkiye’de derin devletin adı Kontrgerilla, AKP-FETÖ kumpasının adı ise Ergenekon’dur. Ergenekon, AKP- cemaat iktidarı tarafından liberal ve ahmak solcular ile Kürt siyasal hareketini peşine takmak için uydurulmuştur.

11- Gara operasyonu, bütün rehinelerin ve üç askerin yaşamını yitirdiği başarısız bir siyasal-askeri harekat olarak, Erdoğan-AKP iktidarının bütün zayıflıklarını da açığa çıkarmış durumda. Erdoğan’ın iki bakanını muhalefet partilerine göndererek ortamı yumuşatma girişimi de başarısızlıkla sonuçlanmış görünüyor. Millet İttifakı ve diğer muhalefet partilerinin bu olayda iyi bir sınav verdiğini saptarken iktidarın baskıları ve komplolarını artıracağını öngörebiliriz.

12- Devrimci ve sosyalist sol, Millet İttifakı’nı küçümsemeden, rehinelerin her ne şekilde ve sebeple olursa olsun öldürülmesini açıkça kınamaktan kaçınmadan, bu güçler dizilişinde yerini almalıdır. Böylece, daha toplumcu seçeneklerin devreye sokulmasını sağlamak için mücadele edecek bir olanağı ve zemini de yakalayabilir. Bunun için, basit bir yan yana gelişin ötesine geçerek, güçlü ve birleşik bir devrimci sosyalist odağın yaratılması her zamandan daha elzemdir. Değilse, ülke, kaderinin yeniden belirleneceği bir kavşağa doğru sürüklenir ve iktidar kaynaklı siyasal şiddet dalgası toplumu sindirirken etkisiz ve kenarda kalmak, dahası, bütünüyle tasfiye olmak kaçınılmazdır. Çünkü, düzen içi muhalefet güçlerinin bu sürüklenişe sonuna kadar direnmesi mümkün değildir. Bu direnişin sonuç alması, daha solda anlamlı bir güç odağının ve güç yığılmasının bulunmasına, etkili ve kararlı bir hareketin konumlanmasına bağlıdır.

Erdoğan-AKP iktidarının büyük sıkışma yaşadığı, siyasal İslamcılığın küresel ölçekte yüz kızartıcı bir iflas içinde olduğu bu tarihsel dönemeçte, tarihin çağrısına uygun konumlanış ve cesarete sahip olmayanların, topluma/ulusa önderlik etmekte tereddüt içine düşenlerin, o ülkenin geleceğinde de yerleri bulunmayacaktır.