Dün sabah ilk anam aradı; “Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarım” diye. Ardından birader, sonra da okul arkadaşım Semiha… İlk üç böyle. Gün sonuna kadar da arayan arayana…

Kutlu olsun!

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), sendikasız çalışma oranının yüzde 90 olduğunu ifade ederek, hiç çalışamayanlar da var tabii, “Sektörümüzde 10 Ocak bir mücadele günü sayılmalıdır” dedi.

10 Ocak Mücadele Eden Gazeteciler Günü!

Yakışır. Yakışır, çünkü içinde yaşadığımız koşullarda gazetecilik için mücadele etmeyene gazeteci demek epey zor.

Zaten 10 Ocak bir mücadelenin de adıdır. 9 gazete patronu 4 Ocak 1961’de kabul edilen 212 Sayılı Yasayla basın çalışanlarına tanınan haklara karşı üç günlük boykota gidince, gazeteciler de hep birlikte Basın adlı bir gazete çıkararak patronlara karşı durmuşlardır.

Öyle bir gün ki dün kutladığımız, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 10 Ocak mesajında; “Demokrasinin yeşerdiği, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün var olduğu, haberin serbest dolaştığı günlerde buluşabilmek umuduyla, çalışan, çalışabilen ve işsiz meslektaşlarımızın 10 Ocak Günü’nü kutluyoruz” demişti.

Kutlama gazetecilik adına bir yoklar resmi geçidi gibi: Demokrasi yok, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü yok, haber serbest dolaşamıyor, gazeteciler çalışamıyor ve işsiz!

O yüzden TGS; “Neyi kutlayalım? Basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, gazetecilerin hemen her gün adliye koridorlarında haberlerini savunmak zorunda bırakıldığı bir ortamda kutlanacak bir şey görmüyoruz” demişti.

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) de 10 Ocak vesilesiyle memleket gazeteciliğinin içinde bulunduğu durumu 2021’de yaşananlar üzerinden anlattığı bir video yayımladı. (https://www.youtube.com/watch?v=qFYt-RA2DE4)

Videoda 8 gazeteci ÇGD’nin 2021 Medya İzleme Raporu’nu özetleyen cümlelerle, Basın Özgürlüğü Endeksi’nde dünyanın 180 ülkesi arasında nasıl 153’üncü olduğumuzu somutluyorlar.

Saldırıya uğrayan, darp edilen, tehdit edilen, haklarında dava açılan, gözaltına alınan, hapis cezası alan ve hapiste tutulan gazeteciler ile para cezalarıyla soluksuz bırakılan muhalif medya kuruluşları bir yanda; yönetimi iktidar içi kliklerce paylaşılmış TRT, tarafsızlığını yitirmiş RTÜK ve hazırlanmış cevaplara soru soruyormuş gibi çanak tutan gazeteciler öte yanda!

Yukarıda andığım, üyesi olduğum ve yöneticiliğini de yapmaktan (ÇGD) onur duyduğum meslek örgütleri mücadele ediyorlar. Sokağa da çıkarak gerektiğinde… Raporlar hazırlayıp, açıklamalar yaparak…

Ne yazık ki, çabaları muhalif medya kuruluşlarında bile yeterince yer bulmuyor. Mum dibine ışık vermiyor. Oysa, kutlanabilir 10 Ocaklarımızın olması mücadeleden ve örgütlülükten geçiyor. Mücadelenin görünür olması ise bu meslek örgütlerinin çabalarına bağımsız ve muhalif yayın kuruluşlarının hak ettiği yeri vermesine bağlı.

Ne yazık ki, bizde örgütlenme bir tür “gençlik hastalığı” muamelesi görüyor. Meslek örgütlerimizin en diri, en direngen, en mücadeleci olanlarına mesleğe adım attığı yıllarda üye olanlar, yaş alıp mesleki olarak yükseldiklerinde üye oldukları örgütlerden uzaklaşıyorlar. Tam da en fazla katkıyı verecekleri zamanlarda, “biz” olmaktan vaz geçip “ben”e dönüyorlar.

Kim bilir, belki de “kirlenmemek” için!

Bir yabancı filmde şöyle bir replik duymuştum: “Domuzla güreşme, ikiniz de kirlenirsiniz, o zevk alır!

Pek çok tanımı olan gazeteciliği o günden beri biraz da “domuzla güreşmek” gibi görürüm. Güreşmeyip sevişen ve bundan zevk alıp nemalananlar da var, gazeteci sayarsanız, ama ben domuzla güreşip asla kirlenmeyen meslektaşlarımın 10 Ocak Mücadele Günü’nü kutluyorum!