Gazetecilik tarihi başlıktaki gibi cümleleri kınayan patronlar da gördü. Onlardan biri olan, “Cumhuriyetimiz ve basını ya birlikte yükselecek ya da birlikte batacaklar” diyen Joseph Pulitzer adına da ödüller konuldu.

Pulitzer haklı; medya ve gazetecilik ile siyasal sistem ve toplum arasında böyle bir ilişki var; ya birlikte iyiler ya da birlikte kötü!

Peki, neden böyle?” diye sorsanız Pulitzer’e, her halde şöyle derdi; “Ahlaki değerlerden yoksun, çıkar peşinde, demagog bir basın, zaman içinde kendi gibi bir halk yaratır.

Sonra biraz daha açardı belki; “Hepimiz refah isteriz, ama özgürlük pahasına değil. Yoksulluk, özgürlük için, ayartıcı ve ahlak bozucu etkileri olan zenginlik kadar tehlikeli değildir. Washington’da gücünü milyonlara değil milyonerlere dayanarak sürdüren bir hükümetimiz asla olmasın.

Tam da Pulitzer’in olmasın dediği oluyor ama… İktidarlar milyonerlere dayanırken, milyonerler de satın aldıkları medyayı iktidarların hizmetine sunuyorlar.

Avrupa’da, Avrupa Birliği sınırları içinde, gazetecilerin dünyanın başka yerlerine oranla daha fazla ayrıcalığa sahip oldukları, daha özgür koşullarda çalıştıkları kesin.

Ancak, Avrupa Gazeteciler Birliği (AEJ) 6 Aralık’ta Paris’te yapılan kongresinde Avrupa’da da gazeteciliğin gittikçe artan oranda saldırı altında olduğunu vurguladı. Son 5 yıl içerisinde, AB ülkelerinde basın özgürlüğüne karşı tam 256 çok ciddi saldırı kaydedildi ve bunlardan 60’ında gazeteciler fiziksel olarak hedef alındı, 14’ünde de öldürüldüler!

256 basın özgürlüğü ihlalinin yüzde 57’sinin sorumlusu doğrudan kamu otoriteleriydi ve araştırmacı/eleştirel gazeteciler siyasilerin hedefi oluyor, sosyal medya ortamlarında üzerlerine saldırtılıyor, Avrupa’da da keskinleşen toplumsal kutuplaşmaya paralel olarak mafyanın gazetecilere saldırılarıyla siyasilerin saldırıları at başı gitmeye başlıyordu.

Orada hal böyle olunca, varın dünyanın geri kalan bölgelerini düşünün. Daha bu yıl bitmeden dünyada öldürülen gazetecilerin sayısı 49’a ulaştı. Öldürülen gazeteciler listesinin başında Suriye, Meksika ve Afganistan var.

Bu yaygın saldırılar karşısında gazeteciler de aklın ve hatta içgüdünün işaret ettiği şeyi yapıyorlar: Birleşiyorlar!

Belki de gazetecilik tarihinde ilk kez, Avrupa’da ve dünyada gazetecilik örgütleri bu kadar çok birlikte hareket etmeye, söyleyecekleri her sözü ortak söylemeye başladılar.

Arnavutluk’ta parlamentoda bugün oylanması beklenen bir yasaya karşı Avrupa’nın ve dünyanın 16 önemli gazetecilik örgütü ne zamandır birlikte kampanya yürütüyor; Edi Rama hükümetinin internet medyasını susturma çabasına karşı uluslararası bir dayanışma ve direniş sergiliyorlar.

Güya yalan habere, çocuk pornosuna karşı ve ulusal güvenlik için getirilen yasa tasarısı, bugün onaylanırsa, yargı kararı olmadan ağır para cezaları gibi yaptırımlar, internet medyasını düzenleyici kurum olan AMA tarafından uygulanabilecek. Başkanı meclis tarafından seçilen Elektronik ve Posta İletişim Otoritesi (AKEP) yine yargı kararı olmaksızın siteleri kapatabilecek.

Ne kadar tanıdık değil mi?

Medya patronlarının siyasilere “gazetelerim emrinizde” dediği yerde, her siyasi Kılıçdaroğlu gibi “Estağfurullah, gazeteler, medya özgürdür” demediğinden, geriye demokrasinin ruhuna Fatiha okumak kalıyor!

Emre verilen gazeteler yetmediğinde ya da emir altına girmeyi reddedenler olduğunda da gelsin Arnavutluk’taki gibi yasalar!

Demokrasinin ruhuna Fatiha okumayı kabul edemiyorsanız, geriye bir tek şu kalıyor: Sesinizi kısmaya çalışanlara karşı dayanışma ve birlikte mücadele!