Memleketin gündemi belli; en tepede ekonomi ve insanlarımızın açlık sınırının da altına itilerek yaşamaya mahkûm edilmesi var. Ona yaşamak denirse!

Sonra, bunun üzerinde şekillenen siyasal tartışmalar… Seçim, seçim ittifakları, kendisini seçimle sınırlamayıp yeni bir cumhuriyetin kurulmasına dönük tartışmalar, helalleşme, vb.

Biraz da mecburen bugün, bütün bu tartışma konularında da fark yaratacak bir konuya dair notlar aktaracağım. Mecburen; çünkü dün uluslararası yönetim kurulu üyesi ve onursal genel başkan yardımcısı olduğum Avrupa Gazeteciler Birliği’nin (AEJ) genel kurulu vardı ve günü o doldurdu.

Önce AEJ Genel Sekreteri Edward Steen’in yıllık raporundan bir cümle aktarayım da dışarıdan ve Avrupalı gazetecilerin gözünden Türkiye’nin nasıl görüldüğüne dair fikir versin: “Türkiye’de Başkan Erdoğan kontrolden çıkmış gibi görünüyor ve görünüşe göre (kadın) cinayetler ve adaletsizlik protestolarına veya İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına karşı bağışık (umursamaz).

2020-2021, bütün dünyada Covid-19 pandemisi nedeniyle gazeteciliğin sıkıntılarının katlandığı yıllar oldu. Yine o sıkıntılar nedeniyle, gazeteciliğin “güçlendiği” ve Trumpların, Orbanların, Erdoğanların gerçekliği çarpıtan yönetimlerinde “gerçek” gazeteciliğin “fark yarattığı” da gözlendi.

Gerçek” gazetecilik nedir sorusu uzun bir tartışmadır, ama en azından bizde değil! Bizde “gerçek” gazeteciliğin ne olduğu; TL’nin değer kaybetmesini Japon Yeni’nin ABD Doları karşısındaki konumuyla açıklayan iktidar partisi yöneticisinin söylediklerini aynen aktarmakla, onu sorgulamak arasındaki fark kadar net.

Ve bu fark, fark yaratan bir fark!

Genel olarak baktığımızda, pandemi koşullarında daha da öne çıkan bir başka sorun sosyal medyaya neredeyse hâkim olmuş olan “fake news” oldu. Komplocu ve bilimsel verilerden çok duygulara dayandırılan haberlerin yayılmasıyla zemin bulan aşı karşıtlığı, medyanın “bilimsel araştırmalar” konusundaki cehaletiyle de besleniyor.

Bizim de listenin başında olduğumuz ülkelerden ifade özgürlüğü, gazetecilere karşı polis şiddeti, medyayı baskılayan şikâyetler yükselirken, farklı mecralardan yalan yanlış “bilgi”lerin yayılıyor olması gazeteciliğin daha genel bir sorunu.

Peki, dünyanın hemen her yerinde mesleğimizi, mesleğimiz üzerinden vatandaşların doğru bilgilenme hakkını ve demokrasileri tehdit eden bu durum karşısında ne yapacağız?

Buna verdiğimiz ilk yanıt örgütlenmek oluyor. “Gerçek” gazetecilik dediğimiz şey için, önce ulusal sonra da ulusal sınırları aşan bölgesel ve uluslararası örgütlenmelerimizi geliştirip güçlendirmek zorundayız.

Mesleki “rol modelleri”nin azalmış olması hemen her yerde bir sorun olarak hissediliyor. Bu durumda, genç gazetecilerin gerek okulda gerekse de okul dışı inisiyatiflerle eğitimi daha da önem kazanıyor. Dürüst ve bağımsız bir gazeteciliğe giden yolun ilk adımlarını “sınıfta” eleştirel düşünceyi özendirip geliştirerek atabilmeyi umuyoruz.

Bu çerçevede, AEJ de; basın özgürlüğünü, gazetecilerin ve haklarının korunup geliştirilmesini öncelikleri arasında görüyor. Gazeteciliğe olan güvenin gittikçe sarsıldığı bir dünyada meslek etiğini öne çıkarırken “çözüm arayan gazetecilik”in medyaya olan ilgi ve güveni artırabileceğini düşünüyor.

İktidarları “yeşil bütçeler” yapma konusunda zorlamak, AB-Bütçesi’nin “yeşertilmesi” için etki yapmaya çalışmak da Avrupa Gazeteciler Birliği’nin öncelediği konular arasında.

Gerçek” gazetecilik, bizde yaygın olan önümüze konanlara övgüler düzme pratiği değil. Onları kaldırıp altlarına bakma işi. Bunu yapabilmek de her alanda fark yaratacaktır. Kesin!