Gericileri iktidar cesaretlendiriyor
Gericiler, iktidardan aldığı cüretle el yükseltti, ülkede her gün cinayet ve yaralama haberleri geliyor. Gericilerin azınlık olduğunu belirten uzmanlar, bu yapılara tanınan sivil toplum alanının çatışmaları beslediğini söyledi.
Oğulcan AYDIN
Fatih Camisi’nde imamın vurulması, Ramazan Pişkin’in tarikatlar tarafından hedef gösterilmesinin ardından öldürülmesi ve son olarak Kocaeli Gebze’de Gazze bahanesiyle işçilerin rehin alınması… Bu üç olayın ortak özelliği de iktidarın yarattığı gerici iklimin ürünü olmaları. İktidarın yukarıdan aşağıya dayattığı gericilik ve bundan beslenen, önü açılan tarikat temsilcilerinin dokunulmazlığı bu saldırılarda kendini net bir şekilde gösterdi. İktidarın yaptıklarını yetersiz bulanlar daha fazlasını istemeye başladı. Bu da bu tip ‘adli vaka’ gibi görülen eylemlerin yaşanmasına neden oldu. Basit bir şiddet olayından ziyade ülkenin toplumsal bir krize doğru gittiğini gösteren bu olaylar önümüzdeki dönem çok daha radikal problemlere neden olabilir. Gerici yapıların toplum içerisinde sınırlı bir hâkimiyeti olsa da iktidarın desteği ile mevzilenen bu yapılar arasında da güç savaşları meydana geliyor.
YAŞANANLAR İKTİDARIN POLİTİKALARININ SONUCU
Laiklik alanında çalışmaları ile bilinen Akademisyen Gökhan Bulut, “Son bir haftada yaşananlar iktidarın politikaların sonuçlarının yalnızca görünür olanlarından bazıları. Asıl olarak görünmeyen sonuçları ve bu sonuçları artırarak devam eden bir süreç var” ifadelerini kullandı. Bulut şunları aktardı: “Her zaman bu tür eylemler ve suikastlar gibi yaşanmayacak olabilir ama artan laiklik karşıtlığının artık doğrudan şeriat talebine sıçradığını görmek gerekiyor. Bunu bugün ‘şeriatçı korumacılığı’ olarak görüyoruz. Yarın ‘şeriat güzellemesi’ ve sonrasında ‘şeriat düzenlemesi’ olarak da görebiliriz. Şeriatçılığın her türlü potansiyel tehlikesine ve tüm yaşama yönelen gerçek tehdidine karşı gerek toplumsal muhalefet dinamiklerinin gerek geniş halk kitlelerinin ‘bu kadar da olmaz’ demeyi bırakmaları gerek” diye konuştu.
Suriye’deki savaşla birlikte Orta Doğu’daki örgütlerin çok sayıda militanı Türkiye’ye yerleşti. diyen Bulut, “Terör örgütlerinin ve tarikatların bugün geldiği durum ve sahip oldukları etki alanı, Türkiye yakın tarihinin daha doğru okunması ihtiyacını artırdı. Türkiye’de önce “resmî ideoloji” denilerek aydınlanma düşüncesi ve tüm toplumsal kazanımlar hedefe alındı. Çalışan sınıfların kazanımları ve demokratik örgütlü varlıkları da hemen arkasından ikinci hedef olarak seçildi. Bu süreçte İslamcı tarikatlar önce sivilleştirildi ve sonra devlet yönetimine yerleştirildi. İfade özgürlüğüne yönelen saldırılar da yaygın medyanın ele geçirilmesi ve tüm demokratik katılım alanının yok edilircesine kısıtlanmasını getirdi” ifadelerini kullandı.
REJİMDEN TARİKAT-CEMAAT DAYATMASI
Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sosyolog Sevinç Doğan, Tarikat ve cemaatlerin halk nezdinde karşılığı olmadığını belirtti. Doğan, şöyle konuştu: “Tarikat-cemaatler ile danışıklı bir dövüş içerisinde olan rejim kurumsal ve devletçi bir dini temsil ediyor. Karşılıklı bir çıkar ilişkisinden doğan bir sivil toplum alanı tanınıyor gericilere. AKP’nin genç kadroları içerisinde doğrudan bir tarikatçılık olmadığını görüyoruz. Bu koşullarda rejimin bu yapısı tabanda gericiler arasında bir çatışma ortamını besliyor. ”