Başlık pandemiden hemen önce hazırlıklarını büyük ölçüde tamamladığım ancak pandemi nedeniyle yarım kalan uluslararası çalıştaya ait. Medyadaki trajik öykülerle bir göçmen mezarlığına dönüşmesini izlediğimiz Akdeniz etrafındaki göç alan ve göç veren ülkelerden uzman gazeteciler ve akademisyenlerle Türkiye’de toplanacak, göçü nasıl haberleştirdiğimizi ve haberleştirmemiz gerektiğini tartışacak, sonunda da göç haberciliğine dair bir manifesto yayınlayacaktık.

Medya ombudsmanı Faruk Bildirici’nin dün sitesinde yayınladığı “Sığınmacılar ve uzman muhabir gereksinimi” yazısı, yarıda kalan çalıştayı yeniden düşünmemi söylüyordu.

Bildirici, medyanın “Sığınmacıları sadece siyasetçiler bahsettiğinde, sosyal medyada yalan yanlış paylaşımların hedefi olduklarında ya da bir yerlerde kriminal bir vakanın aktörü olduklarında” fark ettiğini vurguladığı yazısında, geri dönüş ve entegrasyon politikalarına yardımcı olan bir yaklaşımın eksikliğini anlatıyordu.

Bu konu, Türkiye tam da “yaşamsal” denilen bir seçime doğru giderken çok daha büyük önem kazandı. Medyanın konuyu nasıl aktardığı bu “yaşamsal” süreçte “ölümcül” sonuçlarla karşılaşılmasına yol açabilir.

Memleketin konuyla ilgilenen STK’ları ve meslek örgütlerimizin yapılan haberciliğe dair uyarıları oldu. Ne yazık ki medya, Bildirici’in de işaret ettiği gibi sağlıklı bir bilgilendirme ve kamuoyu oluşumu için gerekli “uzmanlık”tan hala çok uzak. Uzmanlıktan çok belli amaçlara hizmet eden manipülatif bir yayıncılığı önceleyen bir medya yapısı da cabası.

BirGün’de kendimize rehber edindiğimiz ama genel olarak medyaya bakıldığında eksikliği en net görülen şeylerin başında doğru terminoloji ve dil kullanımı geliyor.

Çok katmanlı ve çok boyutlu bir konu olan göçü haberleştirirken yerli yerine oturtmamız ve farklarını bilerek doğru kullanmamız gereken bir dizi kavram var. Ne yazık ki hepsini, genellikle olumsuz çağrışımlarla, aynı torbaya dolduruyoruz: Göçmen, göçmen işçi, refakatsiz (göçmen) çocuk, düzenli göç(men), düzensiz/belgesiz göçmen, zorunlu göç(men), emek/işçi göçü, mülteci, sığınmacı, geçici koruma, uluslararası koruma, aile birleşmesi, göçmen/insan kaçakçıları/tacirleri, vb.

Gazetecilerin bu kavramlar arasındaki farkı bilmesi şart çünkü her biri hukuki açıdan farklı şeyler. Bu bilmeyenler kolaylıkla toptancı tepkiler veriyorlar.

Göçmen/mülteci/sığınmacı haberlerinde net olmak ve olgulara dayalı bir habercilik yapmak gerekiyor.

Mutlak doğruyu garanti edemesek de; bütün taraflara (sığınmacılar da onlara tepki gösterenlere de) söz hakkı tanımak, kesin veri sunamadığımızda okuyucuyu uyarmak, sansasyonel ve stereotiplere dayalı yaklaşımdan uzak durmak, aşırı uç örnekleri haberlerin temeli yapmamak, haberleri mutlaka anlamlı bir çerçeveye oturtarak arka plan bilgilerle birlikte vermek, terk ettikleri ülkelerdeki durumdan da söz etmek, gazeteciliğin temelinde var olan “insani duyarlılık”tan uzaklaşmamak, nefret söylemine ve ırkçılığa kapı aralamamak, sığınılan ülkeye yapılan katkıları da anlatmak hiç aklımızdan çıkarmamak gereken ilkelerden bazıları.

Unutmamamız gerek ki, “göç” haberleri sadece “göç” haberleri değildir ve pek çok başka konu ve haberle örtüşen yönleri vardır. Şimdi, bizde ekonomi, siyaset ve seçim haberleriyle iç içe geçmesi gibi.

O yüzden sıklıkla uyarıyorum; bir kesime yönelik tepki/öfke üzerinde yükselerek iktidara gelenlerin, o kesimi yok ettikten sonra, yok edilmelerine çanak tutan veya sessiz kalanlara neler yapacağını asla kestiremezsiniz.

Ya da tarihte yaşananlara, Almanya’ya, 6-7 Eylüllere bakarak gayet net kestirebilirsiniz!