Melih Gökçek bugün koltuğu bırakıyor. Attığı her adımda yeri göğü, hatta sanal ortamı inleten biriydi Gökçek. Abartıyı, şovu severdi. Sessiz sedasız iş görme onun tarzı değildi. Gelin görün ki, yukarıdan bir ses “Bırak git” dediği günden beri pek sesi çıkmıyordu.

Her adımı şaşaalı, tantanalı, gürültülü olan Gökçek’in gidişi nasıl olacak çok merak ediyorum. Ben elimden geleni yapıp, yakın çevresini uyardım: “Otobüsler mahallelerden taşıma yapsın, belediye personeli imzaları alınarak toplansın, en az 10 bin kişi gözyaşları ve ‘Güle güle Başkan’ sloganlarıyla uğurlayalım. Başkan sessiz sedasız veda ederse size oylarımı helal etmem” dedim!

Gaziantep eski Belediye Başkanı HDP Milletvekili Celal DoğanMeclis’te bu istifalar üzerine yaptığı konuşmada, veciz bir ifadeyle; “İcazetli gelirseniz, ipotekli yaşarsınız!” demiş. İpotekli hayatlar tantanalı gürültülü yaşanıyor da, gidişler sessizlik içinde oluyor nedense.

Gürültü ve sessizlik ilişkisi AKP medyasının haberciliğine de hâkim.

Osman Kavala ile ilgili yapılan yayınları düşünün. Geçen gün arabanın radyosundan haber mi kara propaganda bülteni mi olduğunu anlayamadığım tüyleri diken diken eden bir dehşet metni dinledim. Adeta yasal yayınına sızmış bir gizli örgüt, korsan bildiri okur gibiydi. Ses tonu, ileri sürülen iddialar, her şey şok ediciydi. Çizilen Osman Kavala portresiyle bir canavarın, şeytanın bile baş etmesi mümkün değildi. O yayını dinle ve Kavala’yı as! Mahkeme, yargı falan gerekmez yani, o derece!

O radyonun dehşet yayınının benzeri, iktidarın sesi gazetelerin sayfalarında da var. Bu aşama gürültü aşaması işte… Kulakları sağır edecek, herkesi rahatsız edecek, gerçekten öyle mi diye düşünmeye olanak tanımayan bir gürültü.

Kısa bir süre sonra Kavala serbest kalırsa, ki ben de Ahmet Hakan gibi tahliye olacağını düşünüyorum, dinleyin siz o gürültücülerin sessizliğini!

Büyükada davasının nasıl haberleştirildiğini A. Hakan güzel anlatmıştı dün. Gözaltına alınanlara daha savcı bir tek soru sormamışken, iktidar medyası bir otelde toplantı yapan insanlar hakkında ajanlıkla ve 15 Temmuz darbesiyle ilişkilendirmekten, yeni darbe planlamaya kadar yazmadığını bırakmadı. Acayip gürültü çıkarıldı manşetlerden…

Büyükada davasında tüm sanıklar tahliye edilince, o gürültücüler tam bir sessizliğe gömüldü. Kimileri öyle “tarafsız” yazdılar ki tahliye haberlerini: İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gece yarısına dek süren duruşmada sanık avukatları talepleri ve savcının görüşünün alınmasının ardından ara karar açıklan(mış) ve aralarında yabancı uyrukluların bulunduğu 8 tutuklu sanığın tümünün tahliyesine karar veril(miş)!

Bu kadar… O gürültücü, dehşetli, ürkütücü manşetlerden geriye kalanın en fazlası bu. Ve sessizlik.

I5 Temmuz’da Türkiye, devletin kılcal damarlarına kadar sızmış, sızdırılmış Fethullahçı çetenin darbe girişimine maruz kaldı. Bu ülkenin tankları, uçakları bu ülkenin insanlarını vurdu!

Darbe defedilince duvarlar, billboardlar afişlerle donatıldı. Anıtlar yapıldı 15 Temmuz’u bilinçlere kazımak için.

İktidar medyası da ilk günden bugüne sürekli 15 Temmuz’u tarihimizin en önemli olaylarından biri, dünyaya örnek bir demokrasi destanı olarak sunan yayınlar yaptı, yapıyor.

Alabildiğine gürültücü ve fakat palavracı, bu yüzden de bir o kadar inandırıcılıktan yoksun iktidar medyasının toplumsal bilinç yaratmaya ne kadar katkısı olduğu 54. Uluslararası Antalya Film Festivali’nde, bir sinema salonundaki “sessizlik”le görüldü.

15 Temmuz Darbe Girişimi’ni anlatan, Necati Şaşmaz’ın Kurtlar Vadisi Vatan filmini, ücretsiz olmasına, görevliler izleyici olarak salona alınmasına ve salonda Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ile eşi Ebru Türel de olmasına karşın boş koltuklar izledi! (Hakkını teslim etmek lazım; Gökçek’in olduğu bir salon boş olmazdı.)

Kuru gürültülerin sonu buruk bir sessizlik oluyor!