Erbil (Tuşalp) Abi,Bin İnsan”la, “Bin Tanık”la belgelediği 12 Eylül faşizmine “Eylül İmparatorluğu” demişti. Bugün 40’ıncı yılı geride kalan; işkence ve zulümle, emek kesiminin kazanılmış haklarının gaspıyla, ibretlik Nazi kamplarını yerinde gördüğümde “aynı bizim Mamak” dediğim cezaevleriyle özdeşleşmiş o karanlık dönemin doğuşunu ve yükselişini anlatmıştı.

Kitapların yakıldığı bir rejimin adıydı Eylül İmparatorluğu, çocukların yaşları büyütülerek asıldığı bir rejimin adı!

Sağdan ve soldan insanları “karıştırıp barıştırmak” için aynı koğuşlara koydukları Eylül İmparatorluğu’nun cezaevlerinde, devrimcilerle MHP’liler arasında bir-iki ranzalık dar bir alanda, birkaç İslamcı da olurdu.

Her gün dayak olsa da Mamak’ın görece rahat bölümü D-Blok’ta, aradaki o iki ranzada yatan üç kişi, etliye ve sütlüye karışmadan, “biz hapisteyiz ama fikrimiz iktidarda” falan da demeden, sessiz sedasız, ama sabırla, kibrit çöpünden evler yapardı!

Sonra, Eylül İmparatorluğu’nun devamında onlar iktidar oldu. Fikirleri, zikirleri ve her şeyleriyle…

Ve İslam İmparatorluğu’nu yazdı Erbil Abi. “12 Eylül faşizminin gizli maskesi” dediği “siyasal İslam”ın nasıl kendi rejimini inşa ettiğini anlattı.

Eylül İmparatorluğu’nun önsözünde; “Sizin için tartışmasız, başkaldırısız, kavgasız, kitapsız, şiirsiz, bilimsiz ve politikasız… bir gelecek öngörüldü. Geleceğinizi araştırıp, sorgulamak için ipuçlarına gereksiniminiz olduğunu sanıyorum. Geleceğinizin nasıl hazırlandığını bilmek istersiniz diye yazıyorum. Yalansız yaşamanızı istiyorum”, demişti.

Erbil Abi yakasını hiç bırakmadığı imparatorluğun hüküm sürdüğü bu dünyayı, ona adını verdiği ayın 5’inci gününde bırakıp giderken, geride yalan dolanla varlığını sürdürmeye çalışan bir rejim bırakıp gitti.

Her yer yalan dolan, ama “imparatorluk” ona en inananları bile inandırmakta zorlanıyor artık!

Ne Eylül imparatorluğu ne de sonrakiler; kitaba, şiire, bilime, politikaya, gazeteciliğe yönelik onca saldırıya karşın, tartışmaya ve başkaldırıya son verebildiler!

Ergin Yıldızoğlu, geçen gün, “rejimin kendi geleceğini güvenceye alamadığını dehşetle gördüğünü” yazmış ve “kültürel egemenliğinin yeniden üretimini güvenceye alamayan” rejimin iflasın eşiğinde olduğunu söylemişti. Yaygınlaşan “simgesel ve fiziki şiddet işte bu iflasın ürünleridir.”

Hemen her rejimin, her imparatorluğun sonuna sona doğru girdiği yol aynı: “Kültürel alanda egemenlik kuramayınca, istibdat kurmak!”

Tarih henüz yıkılmamış bir imparatorluk” hikâyesi yazmadı. İşte, son büyük küresel imparatorluk ABD de çatırdıyor.

İmparatorlukların çöküş nedenleri sorgulanırken hep dört başlık açılır: Ekonomik sorunlar, Sosyal ve Kültürel Sorunlar, Çevresel Sorunlar ve Politik Sorunlar.

40 yılı geride bırakan 12 Eylül’den bugünkü rejime gelen Türkiye’de, imparatorlukların çöküş nedenlerinin toplandığı bu dört ana kategoriden her birini alın ve altına ilk aklınıza gelenleri yazın!

Koronayı pekâlâ Çevresel Sorunlar listenizin başına koyabilirsiniz. Sağlık Bakanı, Van’da incelemeler yaparken salgınının nasıl kontrolden çıktığını, hastanelerin nasıl zorlandığını itiraf etti. İmparatorluğun (!) her yerinden hastanede yer bulamayan, günlerdir ilaç ulaştırılamayan hasta haberleri geliyor.

İmparatorlukların sadece zora ve şiddete sarıldıkları dönemler iflas dönemleri oluyor. 12 Eylül; zor, şiddet, zulüm ve işkenceden başka bir şey değildi. 40 değil, 400 yıl geçse unutulmayacak!

Erbil Abi de, hani gittiği yerde karşılaşma falan oluyorsa, orada da yakalarına yapışacak!