Önce bir tarihle ilişkin olarak gördüm. Hani saçma sapan takvimler yayınlıyorlar ya. Birisinde de, “Pazartesi ‘Yeni Normal’ başlıyor” yazılıydı. Normal’in normal olmadığı, normal olduğunu beyan eden insanlara bakıp ödünüzün patladığı bir ülkede yaşadığımız için haliyle ilk anda hafif bir dehşet uyandırmıştı. Kaldı ki, ‘normal’i zaten sevmem. Biz daha kendisinin ne mene bir şey olduğunu bilmezken, bir de hevesli takvimlere tarih olması büsbütün şüphe uyandırıcı.

Birkaç kişiye sordum: “Yeni normal de neyin nesi? Yeni olmayanıyla sorunumuz var zaten, ben yenisini istemiyorum,” diye yakındım. Bir daha da pek bahsinin geçtiğini görmedim, en azından uyduruk takvimlerde. Belki icat edenlerin de hoşuna gitmemiştir.

İki-üç gün önce yakın bir dostum bir başka liste yolladı. İç açan bir liste ama. Le Monde’da yayınlanmıştı, 7 Mayıs’ta. 200 sanatçı ve bilim adamı tarafından imzalanmıştı. Ekolojik felaketten kaçınmak için dünya liderleri ile yurttaşları hemen harekete geçmeye çağırıyordu. “Lütfen,” diyordu, “Normal’e geri dönmeyelim”. Amenna, dönmeyelim. Yenisine de gitmeyelim, eskisine de dönmeyelim.

Le Monde’daki yazı şu saptamayla başlıyor: Covid-19 bir trajedi. Mevcut ekolojik felaket ise bir meta-kriz. Ayarlamalar yeterli değil, sorun sistematik. Yeryüzü’nde hayatın toptan sona ermesi artık uzak bir ihtimal değil. Bütün göstergeler bir varlıksal tehdide işaret ediyor. Ve ne kadar ciddi olursa olsun, bir salgının aksine küresel bir ekolojik çöküşün ölçülemez sonuçları olur.

İşte onun için de birer yurttaş olan bu 200 kişi, liderleri ve bütün yurttaşları şu sırada hâkim olan mantığı bir kenara bırakmaya ve amaçları, değerleri ve ekonomiyi derin bir revizyondan geçirmeye davet ediyor. İmzacılar, “tüketim toplumu mekanizması”na şiddetle karşılar, başını alıp gitmiş üretime de.

Bildiriyi imzalayanlar, dediğimiz gibi sanatçılar ve bilimadamları. Vereceğim örneklerde sinema tayfası daha fazla
diye taraftarlıkla suçlanmak istemem. Çünkü listenin ağırlığını vurgulayacak tanınmışlık, en fazla onlarda var. Küçük bir de açıklama yapayım: Mesleğini yazmadıklarım oyuncudur.

Isabelle Adjani, Pedro Almodóvar (yönetmen), Javier Bardem, Mikhail Baryshnikov (dansçı, koreograf), Juliette Binoche, Cate Blanchett, Peter Brook (tiyatro yönetmeni), Penélope Cruz, Robert De Niro, Philippe Descola (antropolog), Alexandre Desplat (besteci), Natalie Dessay (opera şarkıcısı), Adam Driver, Jacques Dubochet (Nobel Kimya Ödülü), Marianne Faithfull (şarkıcı), Albert Fert (Nobel Fizik Ödülü), Jane Fonda, Sylvie Guillem (prima balerina), Jeremy Irons, Jim Jarmusch (yönetmen) Anish Kapoor (heykeltraş, ressam), Hirokazu Kore-eda (yönetmen), Madonna (şarkıcı), Nana Mouskouri (şarkıcı), Michaël Ondaatje (yazar), Corine Pelluchon (felsefeci), Joaquin Phoenix, Iggy Pop (şarkıcı), Charlotte Rampling, Matthieu Ricard (Budist keşiş), Richard Roberts (Nobel Tıp Ödülü), Sting (şarkıcı), Barbra Streisand (şarkıcı, aktris, yönetmen), Bertrand Tavernier (yönetmen), Jean-Louis Trintignant, Bob Wilson (tiyatro yönetmeni), Zazie (şarkıcı).

Her şeye rağmen 20’nci yüzyılın en etkin ekonomistlerinden biri olan Milton Friedman bir seferinde, “Gerçek değişimi sadece -hakiki ya da öyle algılanmış- bir kriz yaratır,” diye yazmıştı. O kriz geldiğinde gerçekleştirilen eylemlerin pek itibar görmeyen (hatta yerlerde sürünen) fikirlere dayandığını da eklemişti.

Şimdi de böyle olur diye umuyoruz. Normale de dönmeyiz, yeni normali de benimsemeyiz diye. Olur mu olur. Sadece yerlerde sürünen fikirlerden yararlanmakla kalmıyoruz. Adam yerine konmayan insanlar da makbul kişi sayılıyor. TIME dergisi 2011’de “Protestocu”yu Yılın İnsanı” seçmişti. On yedi yaşında Greta Thunberg diye bir kız da dünyanın gördüğü en büyük iklim-adalet hareketini başlattı.

Kültür-sanat nerde diyorsanız eğer, yukarıdaki listenin çoğunluğunda…