Marketten aldıklarımızı hemen açıp, silip, yıkamalı mı yoksa bir süre bekletmeli mi? Giysiler 60 derecede yıkanmalı ama her şey de 60 derecede yıkanmaz ki, ne yapmalı? Haber, duyuru, uyarı bombardımanı altında hangisini okumalı, hangisine inanmalı, hangisi sonra okurum durumuna bırakılmalı? Hangisini arkadaşlara göndermeli, sevdiklerimizi tembihlemeli... Bu öksürük o öksürük mü yoksa bu üşüme ateş belirtisi mi?

Hasta mıyım, yoksa karar yorgunluğu mu?

60’lı yılların başları. İstanbul’da oturduğumuz dışı mavi mozaikle kaplı Deniz Palas Apartmanı’nda bir tek apartmanın sahibi Karadenizli müteahhit Rıfat Bey Amca’ların evinde telefon vardı. Bizim üst katımızda otururlardı. Babam onların numarasını lazım olur diye bazı tanıdık ve akrabalara vermiş olsa gerek ki arada küçük oğulları Dursun gelir, “Sedat Amca seni telefondan arıyorlar” derdi. Özellikle annem ve tüm ev ahalisi heyecanla beklerdik. Çünkü bu durum çok seyrek olurdu ve bilirdik ki kimse sohbet etmek için aramazdı. Mutlaka çok önemli bir haber vardı. Ya ailede bir ölüm, hastalık ya da babamın iş için acil bir yere gitmesi gibi. O yaşlarda benim için ölüm, uzaktaki yaşlı akrabalardan birinin adıydı. Babamın sık sık gittiği uzun süren müfettişlik seyahatlerinde ise onu çok özlerdik ama o yokken sırayla annemin yanında yatabilirdik. Bence telefonun kendisi, gelecek haberden çok daha heyecan verici idi. Aynı zamanda ev sahibimiz de olan telefonlu üst kat komşumuz, benim gözümde dünyanın en zengin insanıydı. Alt kattakilerin de buzdolabı vardı ve babam sıcak günlerde bazen beni onlardan buz istemeye gönderirdi ama telefon kesinlikle çok daha heyecan vericiydi.

‘Mecmualarda’ elinde telefonla poz vermiş artist resimleri çıkardı. Kendimi elimde telefonla konuşurken hayal eder ve çok önemli hissederdim.

Düşünüyorum da çocuk aklımla haklıydım, buzdolabı hala aynı buzdolabı, aynı mutfak duvarına dayalı. Oysa telefon öyle mi? Duvarlardan ayrılmak bir yana, tüm dünyayı ele geçirdi.

70’li yıllarda ev telefonu biraz daha yaygınlaştı. 10-15 yıl kadar bekler ve ömrünüz yeterse sıranız gelir, ev telefonu bağlanırdı. Daha sonraları kablosuz ev telefonlarını ilk gördüğümüzde aklımız çıkacaktı, teknoloji gerçekten hayranlık uyandırıcıydı. Elimizde telefonla evin içinde hareket edebilecek, ahizeyi başımızla omzumuz arasına sıkıştırıp bir yandan çorba karıştırabilecektik. Ve bunu da güzel bir şey zannetmiştik. Bugünlerin geleceği belliydi, öngöremedik.

Cep telefonları ise artık gerçekten başka bir çağın başlangıcıydı. Önceleri “Ne kadar gereksiz bir şey” dediysek de artık bedenimizin ayrılmaz bir parçası oldu.

hasta-miyim-yoksa-karar-yorgunlugu-mu-715189-1.
Uzmanlar sık sık ellerin yıkanmasını öneriyor.


DİKKATİMİZ SÜREKLİ DAĞINIK

Her yerde ulaşılabilir olmamız beklentisi, cep telefonu ile başladı. Artık telefonumuz ve biz hep ‘AÇIK’ız. ‘KAPALI’ ya da ‘EVDA YOKUZ’ diye bir durum kalmadı. Biri sizi arar ve açmaz ya da açamazsanız, artık “Evde yoktuk, duymadım, görmedim” yok. Karşıdaki biliyor ki o cevapsız arama orada duracak, makul bir zaman içinde geri dönüş olmazsa da soru işaretleri çoğalacak.

Ayrıca her işe yarayan telefonlarımız yüzünden bir sürü işi de başkaları yerine kendimiz, hem de aynı anda yapmaya başladık, bak hava durumu nasılmış, bilmem hangi mağazada indirim varmış, en ucuz otel hangisiymiş, Titanik kaç metreymiş. Kamera, ansiklopedi, sözlük, seyahat acentesi, yemek kitabı, süpermarket, radyo, televizyon, sinema, haber ajansı, hatta dünyanın en büyük kütüphanesi, hep yanımızda, her yere taşıyoruz. Her an her türlü bilgi ulaşılabilir durumda, çok fazla akıl çelici, ilgi delisi. Her mesafeden, hemen her türlü haberleşme, yazılı, sözlü, görüntülü. Kuyrukta beklerken e-postalar taranır, WhatsApp gruplarına cevap yetiştirilir, mesajlar cevaplanır, bazıları tekrar okunmak üzere tutulur, eve yol durumu bildirilir. Hoşumuza gidenler farklı gruplarla paylaşılır. Bu arada Twitter’dan memleketin son dedikoduları takip edilir. Bir yandan günlük işlerimiz, sorumluluklarımız bitirilir.

Dikkatimiz sürekli dağınık, bir işten diğerine hızla odak değişikliği, aynı anda küçük küçük birçok işin aynı anda halledilmesi, multitasking/çoklu görev hastalığı. İnternette bir yerin telefon numarasını ararken arada karbon döngüsü üzerine bir yazı aceleyle okunur ya da okunmak üzere işaretlenir ya da ünlü bir sanatçımızın estetik öncesi ve sonrası fotoğraflarına bakılır. Sonra aranan telefon numarası bulunur ve başlanan işi bitiren beyin, ödül merkezini harekete geçirir ve bir işi yapmanın, bitirmenin keyfi hissedilir. İşte bu yüzden sürekli telefonu kontrol etmek, bakmak bağımlılık gibidir. Çünkü orada bekleyen, yapılması, bakılması gereken bir şeyler vardır. Öte yandan sürekli ‘çoklu görev’ durumunda çalışan beynimiz yorulur ve çok enerji tüketir.
Bugün salgın nedeni ile tüm dünyada milyonlarca insan evlerinde kapalı oturuyor. İnternet altın çağını yaşıyor. Bir üst paragrafta yazdıklarım beşe ona katlanmış olarak sürüyor. Bir yandan çoğu kişi için evden çalışma ile iş hayatı zaten evin başköşesine yerleşmiş bulunuyor. Çocuklar ekran başında ders takip ediyor.

Pandemi ile ilgili gelişmeler an be an değişiyor ve takip edilmek istiyor. Gece vakti birden yan şehirdeki işinize gitmek için izin gerekiyor, bir gün önce sakın takmayın denilen maske bugün şart oluyor. Marketten aldıklarımızı hemen açıp, silip, yıkamalı mı yoksa bir yerde bekletmeli mi? Giysiler 60 derecede yıkanmalı ama her şey de 60 derecede yıkanmaz ki ne yapmalı? Her gün işe gitmek zorundayım ama maskeler de çok pahalı! Haber, duyuru, uyarı bombardımanı altında hangisini okumalı, hangisine inanmalı, hangisi sonra okurum durumuna bırakılmalı, hangisini arkadaşlara göndermeli, sevdiklerimizi tembihlemeli. Bu öksürük o öksürük mü yoksa bu üşüme ateş belirtisi mi? Çabuk aç telefonu bul belirtileri!..

İşte beyindeki tüm devreler yandı.

At yün kazakları makinaya 60 dereceye de gör gününü. Ya da atma, dursun bir odada.

Maske takma dediler, takma! Tak dediler tak.

Evde kal dediler, kal!

Ama kira, bakkal borcu? Sen açmazsan kim açacak tezgâhı ya da dağıtacak evlere marketin kolisini?

İnsan, yapısı gereği yaşamını kontrol altında hissetmek ister. Oysa şu sıra her şey kontrolümüz dışında. Tüm planlar çöpe gitti. Bir virüs tüm insanlığı elinde oyuncak etti.

Merak etmeyin az bir yardımla beynimiz bunu da atlatacak.

hasta-miyim-yoksa-karar-yorgunlugu-mu-715190-1.
Covid-19 olmayacağız diye karar yorgunu (Çok fazla karar almak gerektiğinde, kişinin karar vermede güçlük çekmesi, doğru kararlar almada zorlanması ve beyin yorgunluğu durumu) olmayalım. Daha işin başındayız. Biliyoruz ki daha çok kararlar vermek zorunda kalacağız.​

BEYİN ÇOKLU GÖREV SEVMİYOR

Beynimizin biz farkında olmasak da sürdürdüğü çok fazla şey var. Sadece biraz anlayış ve yardım bekliyor. Mesela çoklu görevi sevmiyormuş. Çoklu görev sırasında gerekli depolamaları farklı yerlere yapabiliyormuş. Ders çalışırken bir yandan da televizyon seyredersen beynin, Seda Sayan’ın dudakları ile üçgenin iç açılarının toplamını aynı bölgeye kaydedebiliyormuş. Artık sınavda hangisi gelirse aklına. Anneni aramak için telefonu eline aldığında anneni ara, önce komik videolara bakma.

Ayrıca beyin, bir işe başladığında obsesif bir şekilde bitirmek istermiş. Psikologlar buna Zeigarnik etkisi derlermiş. Yazar Ernest Hemingway, romanlarını gün sonunda hep yazması iyi giderken ve cümle ortasında bırakırmış. Bu şekilde ertesi gün hemen tekrar oturup yazmak daha kolay olurmuş. İşlerinizi yola koyun, hazırlayın ki yarım kalsa bile sonra hemen tamamlansın. Ertelenip durmasın.

Modern ya da postmodern insan, bir gün içinde, küçük ya da büyük kaç karar alıyor? Bazı yazılarda bu sayı 35 bine kadar çıkıyor. Seçim şansımızın olmadığı durumlar ne kadar üzücü ise çok fazla seçim durumu da o kadar bunaltıcı. ‘Seçme ve karar verme’ süreci, beyin için hep aynı. Portakal almak ile eş seçme kararı arasında fark yok. Arka plan bilgi edinmek istiyor ve alternatiflerin hepsini değerlendirmek gerekiyor. Sürekli araştırmak - ki en büyük bilgi kaynağı avucumuzda, kütüphane yanımızda- büyük küçük seçimler yapıp karar almak da ‘karar yorgunluğu’ yapıyor.

Sabah yatakta gözümüzü açtığımız anda başlıyor: “Saate bakayım, bakmayayım. Kalkayım, yok daha erken, biraz daha yatayım.” Gün içindeki seçimleri azaltarak işe başlarsak günümüzün daha az yorucu ve daha verimli geçeceği söyleniyor. Eski ABD Başkanı Obama, sadece lacivert ya da gri takım elbise giyermiş, bu da her sabah hangi renk takım elbise giyeceği seçimini kolaylaştırırmış. Steve Jobs’u da sadece dik yakalı kazak ve kot pantolonla gördük. Jobs ve Obama gibi günlük bazı şeylerde seçimleri azaltarak hayatı sadeleştirmek mümkün. Artan zamanda başkan ya da teknoloji gurusu olmayız belki ama kesin daha rahat ederiz. Neyse ki karantina günlerinde en azından ne giysek acaba diye bir derdimiz yok. Ama sağlıklı kalmak, kendimizi ve çevremizi korumak gibi bir sorumluluğumuz var. İnsanlar bu sorumluluğun altında bunalıyor ve aileleri ve kendileri için en iyisini yapmak en doğru seçim yapıp en doğru kararları almak istiyorlar. Eldiven mi, maske mi tartışmaları onun için günlerdir sürüyor. Doğru karar için bilgi sahibi olmak, alternatifleri değerlendirebilmek gerek. Bu konuda sosyal medyadan gelen her şeyi okumak beynimizi yormaktan başka bir işe yarayamıyor. Doğruluğuna güvendiğimiz kaynakları bulalım, sakinleşelim, sadeleşelim, beynimize biraz rahat verelim. Arada sırada telefonlarımızı elimizden bırakalım, tamam sesi açık bırakalım ki ihtiyacı olan bir dostumuz cevapsız kalmasın ama ikide bir de o parlayan ekrana bakmayalım.

Covid-19 olmayacağız diye karar yorgunu (Çok fazla karar almak gerektiğinde, kişinin karar vermede güçlük çekmesi, doğru kararlar almada zorlanması ve beyin yorgunluğu durumu) olmayalım. Daha işin başındayız. Biliyoruz ki daha çok kararlar vermek zorunda kalacağız.

Beynim, o 2-3 ayda bir gelen telefonla heyecanlanıp babamın üst kat komşuya çıktığı apartman dairesinde. Dört bacaklı küçük tahta masanın altındayım. Ablam masanın üstünden iple bağlanmış küçük hasır sepet sarkıtıyor, bakkalcılık oynuyoruz. Sakiniz, mutluyuz, güvendeyiz.

Arada bir böyle sakin köşelere çekilmeyi ihmal etmeyin.

Kaynaklar :
- Hopper, E. (29/02/2020)
What Is Decision Fatigue?
https://www.thoughtco.com/decision-fatigue-4628364?utm_campaign=wilat&utm_medium=email&utm_source=cn_nl&utm_content=19920732&utm_term=
- Levitin, D.J. (18/01/2015) Why The Modern World Is Bad For Your Brain/ Science -The Guardian
Extracted from: The Organized Mind: Thinking Straight in the Age of Information Overload, published by Viking
https://www.theguardian.com/science/2015/jan/18/modern-world-bad-for-brain-daniel-j-levitin-organized-mind-information-overload
- Mackay, J. (21/02/2018) 5 Ways To Prevent Decision Fatigue From Ruining Your Productivity
https://www.fastcompany.com/90485589/to-stomp-out-covid-19-america-will-need-a-better-warning-system