Biz hekimler, Birlikte çalıştığımız tüm sağlık çalışanları ile toplumun sağlığı için varız.

Biz hekimler,

Birlikte çalıştığımız tüm sağlık çalışanları ile toplumun sağlığı için varız.

Türkiye'nin dört bir yanında çalışan 120.000 hekim olarak herkese eşit, nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti sunmak istiyoruz. Dünya Bankası patentli Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulayıcısı olmak istemiyoruz.

12 Eylül Darbesiyle birlikte sağlık hakkı  anayasal güvenceden yoksun kalmıştır. 12 Eylül ürünü olan AKP iktidarı ise sağlığı alınır satılır bir meta haline getirmiştir. Piyasa koşullarına terk edilen sağlık ortamında hastalar müşteri halini almıştır. Piyasanın belirlediği koşullara göre değil kamunun söz sahibi olduğu bir ortamda nitelikli sağlık hizmeti vermek istiyoruz.

Ulusal sağlık otoritesi olan Sağlık Bakanlığı, tarihi bin yıllara giden tıp mesleğinin bağımsızlığını yok ederek sağlık çalışanlarını uluslararası sermayenin ucuz iş gücü haline getirmeye başlamıştır. Sermayenin taşeronu değil halkın sağlık hakkı savunucusu olmak istiyoruz.

Genel Sağlık Sigortası ile prim sistemine geçilerek gelirimiz oranında sağlık hizmeti alır duruma geleceğiz. Oysa biz, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, genel bütçeden karşılanan nitelikli ve ulaşılabilir, eşit sağlık hizmeti sunmak istiyoruz.

Birinci basamak sağlık hizmetinde koruyucu hekimlikten uzaklaşmamız isteniyor. Biz Aile hekimliği merkezlerinde hekimleri yalnız bırakan, güvencesi olmayan sözleşmeli çalışmaya mahkum eden, toplum sağlığı merkezlerini cılızlaştıran uygulamalara son verilmesini istiyoruz.

Hizmet hastaneleri eğitim hastanelerine dönüştürülürken aslında eğitim hastaneleri hizmet yükü altında eğitimi bırakmaya zorlanıyor. Asistanlar, şefler eğitim yerine hasta yükü altında eziliyor. Eğitim hastanelerinde performans baskısına son verilmesini istiyoruz.

Tıp fakülteleri, ekonomik ve bilimsel özerklik taleplerine karşın yüksek okul haline getirilmek isteniyor. Salt günümüzün değil geleceğimizin de sağlığını belirleyen üniversitelerin eğitim ve araştırma görevinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.

Hiçbir yurttaşımız, ülkenin neresinde yaşarsa yaşasın yetersiz tıp fakültesi, yetersiz sağlık hizmetine layık olamaz. Yeterli öğretim üyesi ve alt yapısı olmayan tıp fakülteleri açılarak tıp eğitiminin niteliğinin düşürülmesine son verilmesini istiyoruz.

Uluslararası sermaye ile açılan özel hastaneler zincirinde hekimler, özerklik ve ücret sorunları ile karşılaşıyor, işsizlik kaygısına tutsak edilmek isteniyor. Hekimlerin güvenceli sözleşmeli çalışmalarının sağlanmasını talep ediyoruz.

Mecburi hizmet olarak sunulan başarısız istihdam politikalarının dayatılmasını, mesleki özgürlüğün diploma üzerinde konulan ipotekle kısıtlanmasını istemiyoruz.

İş kazalarından dolayı giderek artan sayıda ölüm meydana gelmektedir. Güvencesiz çalışma, taşeronlaşmadan vazgeçilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliğini öne çıkaran anlayışla, nitelikli eğitimle sağlanan iş yeri hekimliğine önem verilmesini istiyoruz.

Aldığımız eğitimin, harcadığımız emeğin ve hepsinden önemlisi toplumun sağlığına yaptığımız katkıların karşılığında hakkımız olanı istiyoruz.  İş güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi ve mesleki bağımsızlık istiyoruz.

Not: İstanbul Tabip Odası’nın 14 Mart 2011 Bildirge’sini; sağlıkta neler yaşandığını, hekimlerin ne istediğini, niçin mücadele ettiğini hatırlatmak için (biraz kısaltarak) paylaşmak istedim… Hazırlayanların eline sağlık.