Doktoru, hemşiresi, diş hekimi, eczacısı, laborantı, teknisyeni, ebesi, taşeron işçisi…

Doktoru, hemşiresi, diş hekimi, eczacısı, laborantı, teknisyeni, ebesi, taşeron işçisi… Otuz binden fazla sağlıkçı çalışanı ülkenin dört bir yanından toplanıp geliyorlar.

Çok ses, tek yürek, türkü söyleyerek, koşarak giriyorlar Sıhhiye Meydanı’na.

Ağızlarında onlarca slogan, ellerinde yüzlerce pankart, binlerce döviz…

Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlıkçı mitingini gerçekleştiriyorlar.

“Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık biz bu yağmurda.” yalan…

“Sonra… Hastalanınca… Siz  ‘İstihareye yattık, Rabbim Cleveland dedi’ diyerek soluğu Amerika’da alıyorsunuz. Bize ise Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun yolları düşüyor.” diye bağıranları duymuyor.

 “Herkese Eşit, Ücretsiz Sağlık”, “Sağlık Haktır, Satılamaz”ları görmüyor…

“Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek”, “Katkı, Katılım Paylarına Hayır”ları görmüyor…

 “Tüccar Değil, Sağlıkçıyız”, “Performans Sağlığa Zararlıdır”ları görmüyor…

Göre göre “Doktor Che’nin Yolundayız”ı görüyor.

***

Sonra da polemik yapıyor.

Neymiş… Che’nin değil İbn-i Sina’nın, Refik Saydam’ın, Atatürk’ün izindelermiş.

Che’nin izinde olmadıklarını biliyoruz.

Olsalardı…

Bu ülkede iki buçuk aylık bebek açlıktan ölmezdi… Kökünü kazıyoruz dedikleri kızamık hortlamazdı İstanbul’da.

Birbiri ardına ameliyat sonrası gözlerini kaybeden hastaların haberlerini okumazdık gazetelerde.

Her muayenede sekiz lira, on beş lira “katılım payı” ödemezdi vatandaşlar… Hastaneler ticarethane olmazdı.

Sağlık Bakanlığı Taşeron Bakanlığı’na dönmezdi.

Biliyoruz.

***

Mevzuun İbn-i Sina’yla ne ilgisi var… Bakanlık’taki Dünya Bankası Proje Koordinatörleriyle mi, Kamu Özel Ortaklığı için gelmiş Körfez sermayesi CEO’larıyla mı karıştırdı bilemem ama…

Mustafa Kemal, şimdilerde Cumhuriyet “Halt” Partisi diye dalga geçtikleri CHP’nin kurucu Başkanı’ydı.

Refik Saydam da on beş yıl Sağlık Bakanlığı’nın yanı sıra üç buçuk yıl Başbakanlık, iki yıl da Genel Sekreterlik yapmıştı…

AKP’den değil, CHP’den.

Hatırlatayım dedim.

***

Sonra da sözü Tam Gün’e getirmiş gene.

“Hekimler öğleye kadar hastalarına, öğrencilerine ne ayırabildilerse ayırsınlar, sonra muayenehanelerine gitsinler… Aman ne hoş.” demiş.

Hadi Miting afişindeki “Tam Süre Çalışma” talebini görmedi…

Hadi TTB’nin yıllardır hekimlerin emeğinin karşılığını aldığı, emekliliğe yansıyan ücretlerle Tam Süre çalışmayı savunduğunu söylemek işine gelmedi.

İyi de…

Madem ki doktorların hem kamuda hem de muayenehanelerinde çalışmaları bu kadar kötü bir şey…

Erzurum’dayken bir yandan Atatürk Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıp bir yandan da muayenehane çalıştıran ben miydim, gözüm?..

***

Mitingimizi desteklemek, sağlık hakkını savunmak için gelen dostlarımıza da lâf etmiş… “Marjinal gruplar” diyerekten.

Ne derse desin hepsinin her zaman başımızın üzerinde yeri var, o açık da…

Bir kötü haberim var, kendisine.

Sadece emekten, emekçiden, halktan yana siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları değil…

Başlarında bereleriyle Beşiktaş Çarşı’lılar…

Ellerinde “Bir de saman sarısı/Bir de özlem kırmızısı” pankartlarıyla Galatasaray Tekyumruk’lular da gelmişti mitingde.

Bir dahaki sefere FenerbahCHE’liler de gelecekmiş, üstelik.

Bakalım o zaman ne diyecek?..