Memleket fiili olarak Saltanat tarafından yönetildiği için kimsede özel bir heyecan yaratmadı ama…
Bir haftadır yeni bir hükümetimiz var.
Doğal olarak bir de yeni bir hükümet programımız.
Ve de tabii ki, Hükümet programında sağlık.
Bir öncekinde olduğu gibi gene “Sağlıklı Nesiller” başlığıyla yer almış.
Sağlık turizmi alanında dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girmeyi hedefliyoruz...
Hedefimiz, ülkemizi sağlık alanında bölgemizin öncü ülkesi yapmaktır…
Hastanelerimizdeki nitelikli yatak oranını daha da artıracağız…
Evde sağlık hizmetlerini geliştireceğiz...
Yerli kan ürünleri üreteceğiz…
Kendi aşımızı üreteceğiz…
Şehir hastaneleri projelerini tamamlayacağız…
Tütün kullanımı, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı ile etkin mücadeleyi; sağlıklı beslenme, hareketli yaşam, gıda güvenilirliğinin ve ruh sağlığının geliştirilmesini hedeflemekteyiz, filan.
Hemen hemen bir öncekinin aynısı.
• • •
Ancak iki farklılık dikkat çekiyor.
Birincisi...
Hani artık herkesin aile fotoğrafında aile hekimi yer alacak…
Beşikten mezara bütün sağlık sorunlarını takip edecek…
Hastaların yüzde seksen beşi hastaneye gitmeye gerek kalmadan aile hekimliklerinde tedavi edilecek…
Bu arada…
Yıllardır “Ne doktorusunuz, pratisyen mi, o da neyin doktoru oluyor?” sorusundan bunalmış pratisyen hekimler itibarlı bir kimlik kazanacak…
Sağlık ocaklarındaki angaryalardan da hastanelerdeki nöbetlerden de kurtulacaklardı, filan.
Düzce’deki ilk pilot uygulama başlayalı on, bütün Türkiye’de aile hekimliğine geçileli beş sene olmadan…
Sağlık Bakanlığı’nın da pratisyen hekimlerin de hevesi kaçtı.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu selefi Recep Akdağ’ın yere göğe sığdıramadığı aile hekimliğinden hiç de hazzetmediğini zaten baştan beri açıkça belli ediyordu.
Şimdi, Hükümet programına da yazmışlar.
Aile Sağlığı Merkezlerinde yeniden yapılanmaya gidilecekmiş.
İlk bakışta sağlık ocağı sistemine geri dönülecekmiş gibi gözüküyor ama sürprizlere de açık.
• • •
İkincisi...
Uluslararası deneyimler de dikkate alınarak, şehir hastanelerinin yönetim dinamiklerinin işlevsel bir şekilde tesis edilmesini sağlayacağız.
Programda böyle yazmışlar.
Aslında garip bir cümle.
Neden garip?..
“Şehir hastanesi” tabiri Kamu-Özel Ortaklığı ile inşa edilmekte olan hastaneler için kullanılıyor.
Ancak henüz hiçbiri bırakın faaliyete geçmeyi tamamlanmadı bile.
O zaman “şehir hastanelerinin yönetim dinamiklerinin işlevsel bir şekilde tesis edilmesi” nerden çıktı, peki?..
Birinci ihtimal…
Sadece Kamu-Özel Ortaklığı ile inşa edilmekte olan hastanelerin değil bütün Sağlık Bakanlığı hastanelerinin yönetim modelinde bir değişikliğe gidilmesi.
Yani…
Şimdiye kadar yöneticilerinden başka kimseye bir faydası dokunmayan Kamu Hastane Birliği modelinde de sıkı bir revizyon.
İkinci ihtimal…
Devlet hastanelerinin yönetim yapısının mevcut haliyle kalması…
Kamu-Özel Ortaklığı ile kurulan hastanelerde ise yeni bir modelin uygulanması.
Bu hastanelerin çok uluslu konsorsiyumlar tarafından kurulduğu…
Devletin mal sahibi değil kiracı olduğu…
Mülkiyetinden tadilat ve tamiratına, temizliğinden güvenliğine, “sağlık dışı” bütün hizmetlerin ve hizmet alanlarının bu konsorsiyumlar tarafından yönetileceği…
Devletin bu konsorsiyumlara daha şimdiden katrilyonlarca lira borçlandığı…
Bu konsorsiyumlarla ihtilaflarda uluslararası tahkimin geçerli olacağı…
Ve de…
“Uluslararası deneyimler de dikkate alınarak” ifadesi dikkate alındığında…
Şehir hastanelerinin yönetimlerinin de doğrudan konsorsiyumlara devredilmesi.
Koca konsorsiyumlar bu işe boşuna mı o kadar para yatırıp inşaattan girdiler?..
Parayı veren yönetimi de alır!..