İçimden tek bir satır bile yazmak geçmiyor bugün (başlığı bile yazamadım). Normalde yazı yazarak ekmeğini, suyunu alan insanlar bu hissi bilir. Çok sık yaşanır. Keyfin olmaz, terlersin, başın ağrıyordur, canın yazmak istemiyordur, bin tane sebebi vardır yazını yazmamak için. Allah’a çok şükür genelde yazı öncesi üfler püfler, kısa bir sürede de işimi bitirir, sonra da bulutlara, kargalara filan bakarım. Keyfim genelde hep yerindedir, beni tanıyanlar bu huyuma da sinir oluyorlar. Dünya yıkılsa umurumda olmaz genelde. Yıllar önce hayalim mizah yazarı olmaktı. Çünkü başka bir şey yapamıyordum ve komiklik yapmak kolaydı. Çünkü ülkede her gün saçma sapan bi şeyler oluyordu. Vekiller Meclis’te tavana çiğköfte filan atıyordu, onlarla dalga geçe geçe, öyle bir sarmala düştüm ki, artık her gün haber takibi yapıyorum. Nerede ne olmuş, izlemeye çalışıyorum. Olacak gibi değil! Memleket özellikle son birkaç yıldır iyice sapıttı, cozuttu, artık şakasını bile yapamayacağım bir hale geldi. Çoğu zaman politikacılar benden ve meslektaşlarımdan çok daha komik açıklamalar yaptılar. Mesela bir dizi yazsam dizide de maden kazası olsa, sonrasında kötü karakterlere “Fıtrat bu yeaa herkes ölüyor zaten” dedirtmek aklıma hayatta gelmez. Gerçekler giderek kurgunun üzerine çıktı, çıktıkça çıktı. İşin ilginci gerçeklikteki bu tuhaf yükselişin nereye varacağı da bilinmez bir hal aldı. Hep daha utanç verici ve saçması ortaya çıktı. Bununla da kalmadı herkes birbirine düşman oldu. Devlet de sağ olsun, elinden geleni ardına koymadı, her konuda suyuyla gazıyla bu kutuplaşmaya yardımcı oldu. Şimdi haklarını yemeyelim, her gün destanlar yazıldı… Yazıldı da ne oldu? 7 Haziran’dan beri dur durak bilmeden bir karambolün içine düştük. 77 insan hayatını kaybetti, dedeler çıkıp “Evlatlarımızı feda etmeye hazırız” gibi dünyanın en jenerik ve derinliksiz cümlelerini insan hayatı üzerine kurdu. Tabii cepten ödemeyince her şeyi, herkesi harcayabiliyorsun. Atın bombaları, evlatları feda edin, ateşe ateşle karşılık verin. Çünkü şiddeti şiddet çözecek gibi görünüyor…


Normalde bakkal olsa her siparişinde sizi kazık manyağı yapacak iş ahlakına ve terbiyeye sahip adamlar ellerini kollarını sallayarak huzur içinde başınızda dikiliyorlar zaten, kalitemiz yerlerde. Bizden kötü birkaç ülke var, kısa sürede onların yanındaki yerimizi alırız bu gidişle. Zaten insan hayatı ucuzladı, adalet yok, çevreyi en güzel biçimde betonladık, dereler, nehirler, ormanlar, vadiler, denizler beton kaplandı, özgürlük desen, sarayda takılıyorsan bir tek sana var, halimiz ortada. Hâlâ şaka yapmak ya da şakacılık yapmak o kadar zor ki…


Valla içimden yazı yazmak gelmiyor bugün. Sırf Kayahan parçası gibi önce şiirle tüm şarkının sözlerini geçip ardında da sözlerde aynı satırları kullanmak değil benimkisi. Maksat vuruş sayısı dolsun. Dün “Keşke vuruş sayısı kadar para alsaydım” diye düşündüm. 3500 vuruşluk bir yazı yazıyorsun, gazete trink 3500 fişekliyor. Öyle bir ortam olsaydı keşke. Belki öyle abiler vardır, yağlı abiler, ‘Abici’ abiler, saygıda kusur etmeyen abiler ama yazı işiyle de geçinmek zor be abi. İstersen gel dene ama sıkılırsın.


Keşke haberlere bakmasaydım, keşke bu cehennemin içinde olmasaydık, cennette takılabilseydik ama duydum ki cehennem daha ‘rantıbıl’ imiş. O yüzden başımızdakiler ‘cehennem’ diyor, ben de diyorum ki, inadına cennet! İstersek olur, hâlâ yakılmamış ormanlarımız, az da olsa sağlıklı toprağımız ve tohumumuz, güzel ağaçlarımız, mis gibi meyvelerimiz, sebzelerimiz var. Yaşamak için bunlar gerekiyor. Ben cennette yaşamayı tercih ederim. En azından yaşarken. O yüzden cehennem ateşi beni biraz bunalttı bu sefer, biraz da ruhumun üzerine sıcak asfalt gibi döküldü kaldı. Terliyim ve kollarım masaya yapışıyor.
Şaka maka bu haftayı da yemişim yeaaa! Hepinizi salonda sevirem.