Her ay en az üç-dört tane saçma roman okuyorum. ‘Saçma’ derken de sanatsal bir üretim biçimi olarak ‘absurd’den değil, tamamen ‘akıldışı’ anlamındaki saçma’dan bahsediyorum. Bu saçmalıklar sayesinde dünyanın ne tuhaf biçimlerde algılanabildiğini daha net görmek mümkün oluyor -eğer mazoşist okuma alışkanlıklarına bir bahane değilse, gerçekten öyle...

Haziran okumalarında saçmalığın zirvesi Justin Gustainis adlı ABD'li yazarın ‘urban fantasy’ örneği kitabı Strange Magic oldu. Fantastik edebiyatın son 15 yılda iyice yaygınlaşan bir alt-türü olan ‘urban fantasy’, modern kent hayatında geçen postmodern perili/hortlaklı/iblisli anlatılardan oluşuyor. Başlangıçta Neil Gaiman’ın ve sosyalist yazar China Miewille’in romanları gibi hem yazınsal açıdan zengin hem de eleştirellik yönünden güçlü ürünler sunan ‘urban fantasy’ kısa sürede new age inanç dünyasının pespaye örnekleriyle anılır hâle geldi. Yani türün Mayıs 2015’te yayımlanan bir örneğinden çok şey beklemek pek mantıklı değil. Gustainis’in kitabı bu genellemeye bir de gereksiz biçimde uzun ve berbat diyaloglarla katkıda bulundu.

Normalde bir romanın bu kadar kötü yazıldığını görünce okumayı bırakırım ama Strange Magic tam da IŞİD denilen psikopat sürüsünün sadist gösterileriyle -mahkumları bir kafesin içinde havuza indirip boğarak öldürmek nasıl bir zihnin işi olabilir?!- aynı günlere denk gelince sabrımı zorladım: Vampir avcısı dedektif Quincey Morris’le Libby Chastain adlı medyumun hortlaklı iblisli maceralarının anlatıldığı bir serinin yedinci kitabı olan Strange Magic’te CIA içinden bir grup, ‘çivi çiviyi söker’ diye düşünüp IŞİD’i ortadan kaldırmak için cehennemden ithal edecekleri iblisleri kullanmaya karar veriyor! Bu durumu Peters’dan -Soğuk Savaş zamanında öldürülmüş, cehenneme gitmiş, sonra ‘yukarı’dan gelen özel emirle bazı işlerde kullanılmak üzere cehennemden tekrar dünyaya gönderilmiş bir CIA tetikçisi!- öğrenen Morris ve Libby iblislerin dünyaya (ABD’ye) vereceği zararı bildikleri için hemen başkana gidip bu çok gizli operasyonu durdurmasını istiyorlar.

ABD başkanının dünyayı uzaylı istilasından kurtardığı Independence Day/Kurtuluş Günü‘nü alın, uzaylıları çıkarıp yerine iblisleri ve onları dünyaya getirmeyi planlayan CIA ajanlarını koyun, işte Strange Magic! Metaforları dönüştürdüğümüzde, artık akıllanmaya başlayan bazı Cumhuriyetçilerin savaş ve işgal yanlılarını bertaraf etmeye çalıştığı bir ABD’yle karşılaşıyoruz -savaş karşıtı oldukları için değil, sırf ABD’nin durumu daha kötüye gitmesin diye...

Kötü yazılmış saçma bir roman hakkında düşünmek bile insanın içini bunaltıyor!

Ama sonra fark ettim ki gerçek hayat bu romandan daha korkunç, daha saçma: Ortadoğu’da IŞİD adıyla örgütlenmiş bir psikopat katiller sürüsü var mı? Evet, var. Yaşadığım ülkeden ve tüm dünyadan birçok genç bu korkunç örgüte katılmak için bölgeye gidiyor mu? Evet, gidiyor. Yaşadığım ülkenin yönetimindeki tuhaf İslamcılar Esad’a karşı cephe oluşturmak ve kanla yeni bir Ortadoğu haritası çizmek için bu katiller sürüsüne hiç çekinmeden yardım yağdırıyor mu? Evet, yağdırıyor. ‘Başgan’ kendi hırsları ve iktidar alanıyla ilgili bu konuyu sorgulayan herkesi vatan haini ilan ederek hedef haline getiriyor mu? Evet, getiriyor. Şu yukarıdaki soruların sadece birine ‘hayır’ diyebilsek ülke ve mantık adına azıcık umutlanabilir miydik? Evet, umutlanabilirdik…

İşte bu yüzden bir sürü saçma roman okuyorum; korku filmi izleyerek kendini güvende hissetmeye çalışanlar gibiyim. Etrafına bak, gel de okuma!

Bu arada, romanı biraz mantıklı hale getirmek gibi bir amacım olsa, iblislerin Aksaray’a (İstanbul’da bir semt) gönderilmesini sağlardım, böylece IŞİD’i besleyen en önemli damar tıkanmış olurdu. Aksaray’a giden iblislerin yaşayacağı korkuya gelince… Eh, ne yapalım, onlar da oturup roman okusunlar.