İçinden Daft Punk geçen filmler

Daft Punk’ı ve onlara özgürlüklerini veren robot kasklarını herkes bilir. Onlarla belki ilk kez ünlü yönetmen Spike Jonze’nin çektiği Da Funk klibini MTV’de izleyerek, belki de önceden bilmeyen sinemaseverler olarak grubun müzikleriyle 2010’da Tron Efsanesi filmi aracılığıyla tanışmışsınızdır. Özgürlüklerine çok düşkün ve artistik imaj gibi tüm kararları kendileri alan ikilinin Tron Efsanesi filmi özelinde Disney gibi büyük bir şirket için çalışmaları eminim ki zor olmuştur. Ancak Disney’in onlara açtığı teknolojik ve lojistik kapıların, orkestra ve elektroniğin akıl almaz birlikteliğindeki parçaların ortaya çıkmasında katkısı olduğunu düşünebiliriz. Bu besteleri dinlemek için bile bu film tekrar tekrar izlenir. Daft Punk ikilisi ile ilgili daha çok bilgiye sahip olmak isteyenlere Hervé Martin Delpierre’in ‘Daft Punk Unchained’ isimli belgeselini tavsiye edebilirim. Son derece akıcı ve konser kayıtlarının bolca yer aldığı bu belgesel, ikilinin kariyerlerinin başlangıcından 2014 Grammy’de ödül aldıkları geceye kadar grubun kroniğini başarıyla çıkarmış. Ama bu filmlerden ziyade, Daft Punk’ın 28 yıllık kariyerine son verdiğini duyurduğunda aklıma gelen ilk film Eden oldu.

Filmde Daft Punk’ın canlandırılması ve onların yer aldığı sahnelere ve ana karakterin DJ olmasına bayılmıştım. İçinden Daft Punk’ın da geçtiği bu başarılı filmin yönetmeni gayet sevdiğimiz Mia Hansen-Love. Paris’te DJ’lik yapan genç Paul Vallée’nin büyük gece sahnesine girişi, o dünyada gelişimi ve sonunda da sahneden ayrılmak zorunda kalmasını kronolojik bölümlere ayırarak anlatan, Garage House müzik türünün içindeki bir kişinin hayatını belgeleyen filmin anlatısı oldukça iyi. House müzik jenerasyonuna ilgi duyanlar için ise özellikle kaçırılmaması gereken bir film. Sizi, bu filmi izlemeye yönlendirmek dışında bir sebebim daha var aslında. O da filmde geçen bir sahnenin bir rock müzik sever olarak çok ilgimi çekmiş olması. Hikâyemizin sonlarında 2013 yılındayız ve Paul DJ’liği bırakmış, alakasız bir işte çalışmaktayken bir genç kadınla konuşur ve ona daha önceden Garaj müzik (müziğin en önemli ismi Larry Levan) konusunda uzmanlaşmış olan bir DJ olduğunu söyler. Kız neden bahsettiğini anlamaz ve Paul’e, Rock müzik dinlediğini ve bildiği tek teknonun Daft Punk olduğunu söyler. İşte bu noktada rockçıların hatta metalcilerin bile Daft Punk hayranlığının nasıl başladığını anlamak için size Colorado Çölü’ndeki Coachella Festivali’nden ve Daft Punk’ın 2006’da bu çölde yarattığı efsaneden bahsetmek zorundayım.

icinden-daft-punk-gecen-filmler-846360-1.

ROCKÇILAR VE DAFT PUNK

Biliyorsunuz Coachella, geleceğin yıldızlarını doğuran bir festival. Ve bu festival Daft Punk’ı getirmek için çok uğraşmış ama başaramamıştı. 2005 yılında Daft Punk’a 15 milyon dolar bile teklif edildi (tabii Daft Punk bunun içinden yüzde 10’ar alıyor) ona rağmen reddettiler. O senelerde Daft Punk’ın kariyerinin bitmek üzere olduğu konuşuluyordu ve ortam tatsızdı ikili için. Ertesi yıl teklifi biraz daha artırarak kabul ettiler. İlk etapta, her şeyin bir ederi var, diye aklınıza gelebilir ama Daft Punk’tan bahsediyoruz, o yüzden başka bir sebebi de olmalı demeliyiz. Çünkü onların en başından beri yaptıkları her şeyin birer sebebi var, onların hep bir amaçları oldu. Ve yine öyle olduğu anlaşıldı, o gece gelmiş geçmiş en muhteşem sahne prodüksiyonuyla herkesin ağzını açık bıraktılar, konser verdikleri çadır 10 bin kişilik olmasına rağmen içeride en az 40 bin kişi vardı ve sahnedeki LED ışıkları kızıştığında, uzay mekiği sahneye indiğinde ise herkes ağlayarak çıldırıyor, dans ediyordu. Kısacası tarihi bir andı. Neyse esas demek istediğime geleyim. Coachella aynı zamanda müzik endüstrisindeki herkesin ama herkesin gittiği bir yer, buna rock müzik dünyası da dahil. Ve yıllarca “Amma abartıyorsunuz”, “Böyle müzik mi olur, hani gitar nerede?’ diye Daft Punk olayını küçümseyenler o gece ilk kez anladılar. Zamanın çok ötesinden olduklarını gördüler, duydular.

DANS HİÇ BİTMEYECEK

Onların, müzikte yarattıkları devrimler haricinde milyonlar tarafından neden bu denli sevildiklerini ve 1992’de Darlin’ rock grubunda başlayan hikâyelerinin bu hafta son bulmasıyla neden bu kadar üzüldüğümüzü de anlamlandırabilecek kısa bir anekdot eklemek istiyorum. New York’ta, Virgin ile buluşmaya giderken otelin önüne yanaşmış büyük limuzini gören Daft Punk bu durumdan hoşlanmaz ve orayı terk ederek buluşmaya metroyla gider. Thomas ve Gun-Man’ın bu basit ama ağır reddedişlerinin, dünyadaki felsefi konumlarını çok iyi anlatmakta olduğunu düşünmüşümdür hep. 17 yaşlarındayken ilk EP’lerini çıkaran ve haftalık İngiliz dergisi Melody Maker’da yayımlanan bir olumsuz eleştiri cümlesindeki daft punk tanımlamasını kendilerine isim olarak seçmeleri bile farklılıklarını en başında ortaya koyan cinsten. Vedaları da öyle oldu. Tüm kariyer ve felsefeleri ile tutarlı olan ayrılığı kendilerine yakışır şekilde yaptılar. Ve bu son şovlarıyla her zaman efsane kalacaklar.

icinden-daft-punk-gecen-filmler-846361-1.