Geçen gün, İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye ve gözlemci ülkelerin diyanet işleri başkanları ve başmüftülerinin istişare toplantısına video mesaj gönderen Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un gündeme getirdiği “Fransız İslamı”, “Avrupa İslamı” kavramlarına tepki gösterdi. Haklı da; bir siyasinin bir dini “yapılandırmak”tan söz etmesi kabul edilebilir şey değil.

Bu ay başında Macron, “camilerin finansmanını daha sıkı denetime, dini cemaatlerin özel okullarını ve derneklerini sıkı gözetime alacağını ve ülkenin yasa ve değerlerine aykırı hareket edenleri kapatacağını” söylediğinde de tepkiler yükselmiş, bizim medya ve resmi ağızlar tarafından “hadsiz” ilan edilmişti.

Erdoğan’ın salı günü İslam dünyası din adanlarına seslenirken; “Macron’un başını çektiği bu tür girişimlerin esas gayesi, İslam ile ve Müslümanlarla hesaplaşmaktır” saptaması, aybaşında yapıldığında pek eğreti durmazdı.

Ancak geçen hafta, Macron’un o sözlerinden sonra, Erdoğan’ın hiç değinmediği bir şey oldu. Paris’te bir tarih öğretmeni, Samuel Paty, başı kesilerek katledildi!

Öğretmeni başını gövdesinden ayırarak “cezalandıran18 yaşındaki Çeçen kökenli göçmen, eyleminin ardından polis tarafından vuruldu.

Bu ülkenin dini duyarlılığı yüksek vatandaşları, o duyarlılıklar üzerinden onlara seslenen medya ve politikacılardan Macron’un “hadsiz”liğini duydular ve öfkelendiler.

Peki, Samuel Paty’i, onun Paris’in bir banliyösünde kafası kesilerek katledilmesini duydular mı? Macron hakkında konuşanlar, Paty’nin katli ile ilgili bir şey söylediler mi? Öğretmenin kafasını kesmeyi İslam’la hesaplaşmanın bir yerine koyabildiler mi?

Öğretmen Paty, dersinde ifade özgürlüğü konusunu işlemiş, Charlie Hebdo’nun Muhammed Peygamber karikatürleri yayınlaması üzerine yaşananları örnek göstermiş, Paris’te okuyan bir Türk öğrencinin bana aktardığına göre, karikatürlerden rahatsız olanların derse katılmayabileceği uyarısında da bulunmuştu. Sınıfındaki her öğrencinin inançlarına azami saygıyı göstererek, hoşgörüsüzlüğü ve fanatizmi eleştirme hakkını bu saygı ile bütünleştirerek bir ders anlatmaya çalışmıştı.

Öğrencilerden birinin babası sosyal medyada Paty’ye karşı nefret kampanyası başlattı, aynı mecralarda radikal vaizlerin “fetva”ları dolaşmaya başladı... Ve olan oldu!

Olan olduktan sonra da, kimi İslami forumlarda öğretmenin başının kesilmesini onaylayan, “Neden peygamberimizle alay edilmesine izin verilsin, şimdi cinayetin caydırıcı bir etkisi olacaktır” yorumları yer aldı.

Artık istediğiniz kadar protesto edin Macron’u! İstediğiniz kadar susun bir öğretmenin başının gövdesinden koparılması karşısında! İstediğiniz kadar bir dini inançla terörün yan yana getirilemeyeceğini söyleyin!

Eylem sözcüklerden daha yüksek sesle konuşuyor...

Nefret söyleminin önünü alamaz, ifade özgürlüğünü tereddütsüz savunamazsak, hangi taraftan olduğu hiç önemli değil, daha çok başın gövdeden ayrıldığına tanıklık etmek zorunda kalacağız. Şiddete çağıran “imam”ın veya eşcinsellere saldıran Polonyalı Katolik papazın nefret söylemine aynı samimiyetle karşı çıkmadıkça barış içinde birarada yaşadığımız bir dünya olmayacak.

Güç sahibi birinin, misal memleketin huzur ve güvenliğinden sorumlu bakanın, bir vatandaşa, misal Baskın Oran’a “alçak” ve “uşak” demesini ifade özgürlüğü sayıp, aynı sözleri B. Oran söyleseydi neler olacağı sorusuna cevap veremediğimizde huzurlu bir toplum olamayacağız.

Müslümanlarla hesaplaşılmasına” karşı çıkarken “ifade özgürlüğüyle hesaplaşılmasına” karşı çıkmamanın sonu, kafaların kesildiği bir dünyaya mahkûm olmaktır!