Türkiye, can güvenliğinden yargıya, eğitimden ekonomiye dek hemen her konuda yanlış yönetilmesinin ağır ve yıkıcı sonuçlarını yaşıyor.
Bu yıkım gidişine son yıllarda dış politika da eklendi. O kadar ki ülke yönetimi dış siyasetin ana ekseni olan ABD konusunda çok derin bir biçimde çatlamış bulunuyor.

İktidar, bir tarafta Başkan Erdoğan, diğer tarafta İçişleri Bakanı ve MHP Genel Başkanı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu büyük çatlağın, daha doğrusu yarılmanın, ülke için çok olumsuz sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.


YANLIŞ OKUNURSA…

Türkiye’nin diğer tüm alanlarda olduğu gibi dış siyasetinde de, 1945’ten buyana, 77 senedir, ABD gerçek belirleyicidir. Bu nedenle bu ülkenin yönetiminin ABD’yi doğru okuması ve anlaması gerekirdi. Açıklanan, ancak bazı kısımları sansür edilen Merkezi Haber alma Örgütü-CIA belgelerini okumak bile bu konuda yeterli olabilirdi.

Ancak, hiç de öyle olmuyor.

Diğer yönden, bugüne dek, Türkiye-ABD ilişkilerinin sorunlu olmasına karşın, bu ülkenin yönetimi ABD karşısında bir bütündü. Bugünkü iktidar, bu toplumun on yıllardır iç içe yaşadığı, tam anlamıyla “en yaşamsal” konu olan terör konusunda, en önde gelen ülke olan ABD’ye iki ayrı yaklaşım sergiledi.

Önce, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstiklal Caddesi terör eylemi sonrası ABD’den gelen taziye ya da başsağlığı dileklerini reddetti. Soylu, ABD’yi “Kobani’yi (tam beş gün sonra Menbiç ya da Münbiç dedi) terör bölgelerini besleyen, oradan Türkiye’nin huzurunu bozmaya çalışan bu anlayışa kendi senatolarından para gönderen bir devletle biz müttefikliğimiz elbette ki tartışılmalıdır” sözleriyle suçladı (14 Kasım). “Bize verilen mesajı biliyoruz” diyen Soylu, ABD’yi suçlamasını şöyle pekiştirdi: “PYD’yi Suriye’de kim besliyorsa, PKK’ya kim iç istihbarat sağlıyorsa fail odur. Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz”.

ABD’yi, açıkça teröristlikle suçlayan bu sözlerin gereği yapılmadı; daha yukarıdan tam tersi bir “mesaj” verildi. Hemen ertesi gün Başkan Erdoğan, Bali’de G20 toplantısı sırasında, ABD Başkanı Biden’dan gelen başsağlığı dileklerini teşekkür ederek kabul etti. Kendi İçişleri Bakanı’nın terörist gördüğü bir ülkenin Başkanı ile sarmaş dolaş oldu.

İçişleri Bakanı ile Başkan Erdoğan’ın bu tamamıyla biri birine zıt ABD tutumu, tek başına, bu ülke için bir zayıflık kanıtı, bir yönetim çöküntüsüdür. Bu sırada Dışişleri Bakanlığı’nın yokluğu, ayrı bir kurumsal yetersizlik sorunudur.

GERÇEK NEDEN: DEMOKRASİ YOKLUĞU

Türkiye’nin ABD’yi anlayamamasının ana nedeni, iki ülke arasındaki özgürlük anlayışı ve kurumlaşma farkıdır.

ABD’nin insan hakları sicili, tarihsel olarak da, son zamanlarda yaşanan polisiye baskılarla da kanıtlandığı gibi, hiç de parlak değildir.

Yine de, ABD’de, yıllardır “kurumlaşmış” bir demokratik işleyiş ve temel insan hakları alanında çok önemli gelişmişlik kazanımları vardır. Örneğin, düşünceyi açıklama özgürlüğü anayasal güvence altındadır; yaşam biçimi hak ve özgürlüğüne dokunulamaz.

9 Kasım ara seçimlerinde yaşam biçimi özgürlüğünün çok ilginç örnekleri görüldü. İki eyalette (Oregon ve Massachusetts) valilik seçimlerini, New York Times’ın yazdığı gibi “openly lesbian” ya da “açıkça eşcinsel” iki kadın kazandı; sırasıyla Tina Kotek ve Maura Healey. Kotek ve Hailey’i, partilerinin genel başkanı aday göstermedi; önseçime girdiler ve partilerinin adayı oldular, sonra da eyalet halkının oylarıyla vali seçildiler.

Bu örneklerin de kanıtladığı gibi, Türkiye ile ABD’nin “seçimleri” arasında da ölçülemez bir nitelik farkı ve uzaklık var.

Dahası da var; aynı günlerde seçimle değil, seçilerek göreve getirilen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Burdur’da yaptığı bir konuşmada bu ülkenin LGBTİ+ insanlarını, elbette yine hiçbir yargı kararına dayanmadan, “kültürel terörist” sayıyordu.

Bu da yetmiyor; öbür hak ve özgürlüklerin tümüyle yok edildiği bu ülkede “ana akım” siyaset, bu hafta yaşanacağı gibi, “yaşam biçimini” anayasa ile düzenlemek gibi bir ilkelliğin içindedir.

Kısaca, AKP iktidarı, özgürlükten ve kurumlaşmadan habersiz niteliğinin bir sonucu olarak ABD’yi anlamıyor ve doğru değerlendiremiyor. Sonuçta, kendi içinde büyük bir çatlak oluşuyor ve ülke bundan da çok zarar görüyor.