İnsan şeytanı zapt edince...

2005’in Ocak ayında Maricica Irina Cornici adlı 23 yaşında bir genç kız, Romanya’nın kuzeydoğusunda bulunan Tanacu’daki manastıra yerleşerek rahibe oldu. 19 yaşındayken Almanya ve Romanya’da çocuk bakıcılığı yapmış, iş bulamadığı bir dönemde yetimhaneden tanıdığı çocukluk arkadaşı bir rahibenin önerisiyle manastıra girmişti.

Bir kaç hafta sonra bir ayin sırasında Maricica’nın kıkırdadığı duyuldu. Nisan ayına gelindiğinde genç kadının psikolojik durumu ve davranışları o kadar bozulmuştu ki, kısa süreliğine akıl hastanesinde yatmak zorunda kaldı. Doktorların teşhisi şizofreniydi ama manastırdaki diğer rahibeler ve yetkili rahip öyle düşünmüyordu: Kötü sözler söyleyen, dinsel kurallara saygı göstermeyen bu varlık Maricica değil, onu zapteden şeytandı.

Haziran ayında manastırın 29 yaşındaki rahibi Daniel Petre Corogeanu yanındaki dört rahibeyle birlikte Maricica’yı bir çarmıha bağladı, ağzına bir havlu tıkadı, üç gün boyunca yiyecek-içecek vermeden exorcism (şeytan çıkarma) ayini yaptı. Maricica öldü. Otopsi raporuna göre havasızlıktan ölmüştü ama aslında din yüzünden öldüğünü biliyoruz; Rahip Corogeanu tutuklanıp cezaevine gönderilmeden hemen önce şöyle buyurmuştu: “Şeytanı insanların içinden haplarla çıkaramazsınız.”

Bu ifadeyi geçen hafta gösterime giren The Crucifixion/Korku Kayıtları filminde aynen duyuyoruz: Cinayeti araştırmak için Romanya’ya gelen Amerikalı genç gazeteci Nicole’ün cezaevinde görüştüğü rahip inançlı bir ses tonuyla söylüyor.

Her biri pırıl pırıl İngilizce konuşan Rumen köylüleri, hayatında manastır odası görmemiş bir sanat yönetmeninin kurduğu belli olan setler, gazeteci kızın her istediğini anında verip -manastırın arşiv kayıtları, dosyalar vs.- her sorusunu hevesle yanıtlayan yetkililer gibi filmin inandırıcılığını yok eden unsurlar bir yana, Korku Kayıtları’nın en kötü tarafı tümüyle akıldışı bir inanç yüzünden gencecik kızı bile isteye ölüme gönderen rahip ve rahibeleri suçsuz gösterip temize çıkarma çabasında belirginleşiyor.

Sinema tarihinde kameranın sinematografik etiğe ve en basit insan haklarına karşı bu kadar feci bir silah olarak kullanıldığı filmlerin sayısı azdır. Korku Kayıtları da sadece bu tarihsel özelliğiyle izlenebilir bence...

Ama sorunun temeli bu konuda ve bu biçimde filmlerin yapılıyor olmasına değil, ciddi ciddi ‘insanlık suçu’ olarak tanımlanması gereken bir ritüelin 21. yüzyılın dünyasında, hem de resmi biçimde düzenlenebilmesine dayanıyor.

Bundan sadece üç ay önce, Rus Ortodoks Kilisesi’nin lideri Patrik Kiril ‘profesyonel psikiyatrik danışmanların başarısız olduğu durumlarda şeytan çıkarmanın yardımcı olabileceğini’ söyledi. “Şeytani güçler gerçektir ve kilisenin korumasında bulunmayan herkes onların kurbanı olabilir. Bir şeytan çıkarma ayinine katılan herkes, rahiplerin bu korkunç güçleri nasıl yendiğine tanıklık etmiştir.” (RIA Novosti’nin haberi: ria.ru, 09.07.2017)

Kimse de demiyor ki “Şeytandan kurtulmanın yolu inançtır diyorsunuz ama sizin bu şeytan da hep inançlı insanları ele geçiriyor, bu ne iştir yahu?!” Haber arşivlerinde ateist Sovyetler Birliği zamanına dair ‘şeytan zaptı’ vakası bulamıyorsunuz, ama Sovyet Bloğu dağıldıktan sonra Ortodoks kilisesi hızla Doğu Avrupa’yı kaplarken ortalık şeytandan geçilmiyor! Hatta dinler bu konuda birleşip insanları birlikte öldürüyor: Temmuz 2010’da, Sibirya’nın Japon Denizi kıyısında yaşayan dört yaşındaki Dmitry Kazachuk’un annesiyle babası Koreli bir şamandan oğullarını iyileştirmesini istediler. Şaman SSCB zamanında yasak olan eski dinsel ayinleri kullanarak Dmitry’yi öldürdü. Çocuğunu katilin kollarına bırakan anne, kadının ayin sırasında Dmitry’ye sürekli ‘Şeytan Lucifer’ diye hitap ettiğini söyledi (thehuffingtonpost.com, 15.07.2010)

Ortada çok fena bir şizofreni vakası var, doğru: Belirtileri evreni altı günde yaratan bir varlığa, o varlığın insanları cennet ya da cehennemde sonlanacak bir sınava soktuğuna, insanları saptıran şeytan diye bir kötülük kaynağı bulunduğuna vs. inanmak olan kitlesel bir şizofreni vakası; acilen tedavi edilmesi gereken devasa bir vaka...