“Nefes alamıyorum!” ABD’de ırkçı zulmün sembolüne dönüşen bu sözleri, soyadı ‘şovenist’ anlamına gelen Derek Chauvin adlı polisin öldürdüğü George Floyd’dan önce bir başka siyah kurban daha söylemişti. Temmuz 2014’te bir New York polisi, tek tek sigara sattığı gerekçesiyle tutukladığı Eric Garner’ı boğarak öldürürken, Garner’ın arkadaşı Ramsey Orta’nın video kaydına göre adamcağız 11 kez “Nefes alamıyorum!” demişti.

‘Çocuktan katil yaratan’ sistem, 1960’lar gibi nispeten yakın bir dönemde akademide ‘zencilerin zeka düzeyi’ konulu ‘bilimsel’ çalışmalar yapılmasını destekliyordu. Columbia Üniversitesi’nden Prof. Henry Garrett ve öğrencisi Audrey Shuey 1966’da yayımladıkları The Testing of Negro Intelligence adlı kitapta, siyahların beyazlar kadar zeki olmadığını kanıtlamak için uğraşıyorlardı. Bunun için, 1922-1965 arası dönemde siyah ve beyaz okul öncesi çocuklar, ilk ve ortaöğretim öğrencileri, üniversite öğrencileri, askerler ve mahkûmlar arasında yapılmış zeka testlerinin sonuçlarını tek tek listeleyip, istisnasız hepsinde siyahların nasıl ‘geri’ olduğunu gösteriyorlardı. Öyle utanmaz bir metodolojiyle çalışıyorlardı ki, dünyanın başka yerlerindeki beyazları dâhil etmedikleri bu karşılaştırmaya Jamaika ve bazı Karayip adalarındaki siyahlerin test sonuçlarını da eklemişlerdi.

Henry Garrett, ‘ırksal bir özellik olarak siyah geri zekalılığı’nın altını çizmek amacıyla kitabın sunumunda şunları yazıyordu: “Zencilerle beyazlar bu ülkede 300 yıldan fazladır birlikte yaşıyor. Amerikan zencisinin anadili İngilizce’dir ve değişik derecelerde de olsa beyaz Amerikalı ile aynı çevresel koşullardan etkilenmiştir. Sonuç olarak, beyaz Amerikalılar ile zenciler tümüyle farklı kültürlere -mesela beyaz Amerikalılar ve Kongolular’a- kıyasla daha çok ortak noktaya sahiptir.” (The Testing of Negro Intelligence, Social Science Press, 1966, s.vii )

Sistematik bir ırkçılığı besleyen bu sistem, 17’nci yüzyılın başından itibaren tacirlerin Afrika’da hayvanlar gibi avlayıp gemilerin sintinesinde ve çoğunu kendi dışkıları içinde öldürerek Amerika’ya taşıdığı insanları köle yaparak yükseldi. Ekonomisi köle emeğine dayalı Güney eyaletleriyle Sanayi Devrimi’nin etkilerini yaşayan Kuzey eyaletleri arasında 1861’de İç Savaş başladı. Savaş 1865’te kölecilik karşıtı Kuzey’in zaferiyle sona erdi. Ama savaştan sonra siyahlerin özgürleşeceğini sananların yanıldığı ortaya çıktı; kölecilik bitmişti güya ama iktidar siyahlerin eşit haklara sahip yurttaşlığını kabul etmemek için direniyordu. Savaştan hemen sonra düzenlenen yazılı ve yazısız ‘ayrımcılık yasaları’nda (Segregation) çok acayip maddeler vardı:

-Siyahlar işçi olarak çalışabilmek ve bir evde barınabilmek için yıllık kontrat yapmak zorundadır. Bir işverenle kontratı olmayan siyahlerin başka bir işe başvuru hakkı da yoktur. -Bir siyah eğer yılın ilk günü (1 Ocak) resmi kontrat çerçevesinde bir evde barınmıyorsa, herhangi bir eve kiracı ya da ev sahibi olarak giremez. -Siyahlar işverenin izni olmadan yerleşim biriminin (kasaba, şehir vs) dışına çıkamaz. -Siyahlar işverenin veya belediyenin izni olmadan satış yapamaz. -Siyahlar, yaşı ne olursa olsun beyazlara daima ‘beyefendi’, ‘hanımefendi’, ‘genç efendi’ ya da ‘patron’ şeklinde hitap etmek zorundadır. Beyazlar kendilerine hitap ettiğinde ‘Buyrun efendim’ şeklinde cevap vermemek suçtur.

Kölelik zamanında olduğu gibi, güya özgür oldukları günlerde de siyahler toplumun dibine itildi; beyazlara yemek yapabiliyorlardı ama aynı masada oturmaları yasaktı. Aynı otobüse binebilirlerdi ama hep arkada oturmak zorundaydılar. Aynı mahallede yaşayamaz, aynı okul ve kiliseye gidemezlerdi. Siyahiler en temel haklarına çok çabayla, çok acıyla, çok can kaybıyla ancak 1960’larda ulaşabildiler.

Ve tüm bu tarihsel gerçeklere rağmen, Chauvin doğmadan 10 yıl önce, bir üniversitede ‘Zencilerin Zeka Testleri’ başlıklı çalışma yayımlanabildi.

Siyahlarla beyazlar artık bir arada eğitim görüyordu ama bu tür çalışmalar ırkçılığın sürekliliğini koruyordu. 1971’de San Fransisco’da, IQ testinden 75 altı puan alan siyah öğrenciler ‘zihinsel engelliler sınıfı’na aktarılmaya başlandı. Bu öğrencilerden altısının velileri, çocukları nefes alabilsin diye mahkemeye başvurdu. Söz konusu testlerin nasıl önyargılar içerdiği kanıtlandı, yeniden test yapılan çocukların hepsi de 75’in üstünde puan aldı. Nihayet 1979’da bu sınıf ayrımı da yasal olarak iptal edildi. Ama bu zoraki düzenlemeler o sırada 3 yaşında olan Derek Chauvin’in o sırada 5 yaşında olan George Floyd’u 41 yıl sonra vahşice öldürmesini engelleyemedi.

Irkçılar sadece siyahların nefesini kesmekle kalmıyor, tüm dünyayı zehirliyorlar. Zekâ seviyelerini bilemeyiz lakin bu basit gerçeği göremeyecek kadar aptal oldukları açık...