Hiciv ile mizah birbirinden ayırt edilmesi güç iki olgu. Bu film ikisini de beceremiyor. Mizahta politik doğruculuğun geldiği noktadan en nefret edenlerden biri olarak söylüyorum bunu

Jojo Rabbit: Heccav olmadan hiciv olmaz

Tuğçe Madayanti Dizici

Jojo Rabbit, dünya tarihinin en karanlık diyebileceğimiz Üçüncü Reich dönemine araçsallaştırdığı komedi ile bakmaya çalışıyor. Filmde, hayali arkadaşı Hitler olan ve ondan tavsiyeler alan 10 yaşındaki çocuk Jojo, annesinin evde Yahudi bir genç kızı sakladığını öğreniyor.

Radikal bir süper Nazi destekçisi olarak yetiştirilen bu çocuğun hikayesini izliyoruz. Bu filme adil yaklaşabilmek için efor göstermekteyim, bazı harika sahneler ve olumlu eleştirebildiğim alanlar dışında bu filmi sevdiğimi söyleyemem. Anti-semitizmin, beyaz ırk üstünlüğünün ciddi anlamda yükseldiği günümüzde ve Nazilerle ilgili sınırsız sayıda film izlemiş olmanın getirdiği bıkkınlık hissinin etkisinde, bu filmi sağlıklı bir yere oturtabilmekte güçlük çektim.

HİCİV BAŞKA MİZAH BAŞKA

Pozitif eleştirilerden başlayacak olursam, filmin en sevdiğim yanı Wes Anderson stilini kullanarak genel bir ton yakalamış olmasıydı. Ama aslına bakarsanız bunda bile sorun olduğunu söyleyebilirim çünkü bu ton bazı karakterlerde ve anlarda kaybolmaktaydı. Mesela gestapoların eve aramaya geldikleri sahne.

Bu sahne oldukça gergindi. Çünkü gestapo gerçekti, filmin o tüm şaklaban Nazi tiplemelerinin arasında bu gerçeklik filmin genel absürtlük tonuna da aykırıydı. Bu sahnede gördüğümüz, Yahudilerle ilgili çocuğun yaptığı rahatsız edici çizimler çizimlerle, yerme amaçlanmış olsa da ben bunları da hiç ama hiç komik bulmadım. Hiciv ile mizah birbirinden ayırt edilmesi güç iki olgu. Bu film ikisini de beceremiyor. Mizahta politik doğruculuğun geldiği noktadan en nefret edenlerden biri olarak söylüyorum bunu. Filmde sadece bir sahneyi sevdim. Yönetmen 'ayakkabı'yı kullanarak görsel ve duygusal bir ifadeyi, filmin içine son derece ince bir şekilde yerleştirmişti. İşte bu incelik sebebiyle, kasabanın merkezinde geçen sahne filmin en çarpıcı en dramatik sahnesiydi.

HİCİJ KAMUFLAJI

Jojo, özgürlük savaşçısı, Nazi karşıtı Alman bir aile tarafından süper Nazi destekçisi olarak yetiştiriliyor. Tamam, aile bunu, çocuğu korumak ve büyürken kendi doğrularını bulması için ona alan tanıdı diye okunabilir bu. Ama nasıl bir aile çocuğuna bunu yapabilir ki? Yani bu satir dünyası içinde bile çocuğun bu denli radikal yetiştirilmesini tuhaf buldum. Hadi bu düşüncemi öteledim diyelim esas tuhaf olan şey daha vahim bence.

O da Jojo’nun yani filmin ana karakterinin karakter olarak hikâye içinde hiç büyümemesi. Özellikle filmin finalinde Yahudi kıza söylediği yalan bu çocuğun aslında değişmediğini de gösteriyor. Tamam hadi buna da, kıza aşık oldu, o yüzden yalan söyledi diyelim. Bir diğer tuhaflık da burada zaten; Jojo’nun evinde saklanan Yahudi Elsa’dan hoşlanması ve herkese bir kız arkadaşı olduğunu söylemesi. Yani Elsa güzel bir kız olmasaydı veya çirkin bir erkek çocuk olsaydı ne olacaktı? Kısacası Jojo’nun hiç değişmemesi, karakter olarak gelişmemesi filmi benim için bitiren şey oldu.

KENDİNİ BULAMAMIŞ KOMEDİ

“Ben Yahudi’yim ve filmi çok sevdim” dedi bir arkadaşım. Şu açıdan anlıyorum, aşırıcılığı yenmenin en iyi yolu onlara gülmektir. Ama peki film güldüremiyorsa? Kaldı ki arkadaşım gibi bu filme gülmeyen Yahudi veya Yahudi olmayan pek çok insan var. Üstelik Nazileri soytarı gibi gösterip onlara gülmek, abartı tiplemeleriyle dalga geçmekle elimize bir şey geçeceğine inanmıyorum.

İnandığım şey, Holocaust kurbanlarını hakkettikleri saygıyla anmaya devam etmemiz gerektiği. Yapılacaksa da iki yöntemi var. 1999’da Roberto Benigni’nin komedi-drama filmi Life Is Beautiful filmini hatırlayın, toplama kampındaki kabusu oğlundan saklamak için komiklikler yapan o babayı ve içimiz acırken o sahnelere nasıl güldüğümüzü. Veya Brooks’un ve Chaplin’in Hitler’ine nasıl kahkahalar attığımızı çünkü bu ikisi tamamen hiciv filmleriydi.

Jojo Rabbit bana kalırsa dramatik bir film. Esas sorun tam da burada. Filmlerle ilgili değerlendirmem kafamda izler izlemez hemen belirir, vereceğim puan da hemen kafamda hazırdır. Siyasi hiciv yapan The Death of Stalin filmini hemen sevmiştim. Yani politik doğruculuk olmadı beni Jojo’dan soğutan. Sonuçta anlaşılıyor ki, yönetmen heccav olamadan hiciv yapmaya kalkmış. Ne diyelim bu senenin de En İyi Film Oscar adaylığını hak etmeyen filmi bu, hayırlı olsun.