Doğduğumda duyduğum ilk kollektif kimlik “ma” idi. Peki bir “biz” var isek, bir “siz” veya “onlar” da olmalıydı. “İ” onlardı. Peki bu “i” neydi, kimlere denirdi. “İ” bazen Türk, bazen Sünni, bazen Elazığlı, bazen karşı köyün halkı, bazen de saygıda kusur etmeyen taliplerdi. Anadilimizden yadigâr bu insanlık halleri, epey zamandır yükselişte olan kimlikler meselesinin de anahtarlarıdır.

Kimlik sorununu her şey üretir. Din, devlet, aşiret, vücudunuzda ya da ruhunuzda iz bırakan bir işkence seansı, gelir eşitsizliği, adaletsizlik, sizi döven bir baba, ailede ebeveynlerin bir kardeşinizi daha çok sevmesi, vahşi bir kapitalizm bunalımı, vb. tüm bunlar bir kimlik haline ve bunalımına yol açabilir.

Kimlik, hep bir ötekine, hatta üstteki bir başkaya ihtiyaç duyar. Alti üst, yatay, dikey nitelemeleri bundandır. Oysa fiziki yakınlık kimlikleri de eritir çoğunlukla. Dostlarınız arasında öyle şiddetli ayrımlar olmaz, komşuluk hukuku bile olan bir kimliksizlik hali gibidir, otuz yıl sonra bile askerlik arkadaşınız sizin için hep özeldir, bir barikatta dövüşürken veya cephede çatışırken yanınızdakinin doğum özelliklerini düşünmezsiniz. Ama bazen de insan dostunu, komşusunu, askerlik arkadaşını, barikatta yan yana dövüştüğünü, hatta cephedekini dahi seçer.

Kimlik bugünlerde çip olarak taşıdığımız bir şeydir. Güvenli veya şüpheli bir yurttaş olduğunuzu kanıtlayan bir karttan ibarettir. Yanınızda olmadı mı, hele ohal ilân edilen bu ülkede başınıza türlü belalar açılabilir. Bizim orada festivaller yapılırdı, nedense Diyarbakır’dan getirilen sunucular, on binlerin doldurduğu statta sıkça düşürülen kimlikleri de anons eder ve “aman ha siz siz olun, saqın kimliğinizzzi unutmayın”diyerek lafı herkesin iyi bildiği kişilere gönderiverirlerdi.

Kimlik dendiğinde her şeyden önce ideoloji gündeme gelir. Koskoca dünya, Soğuk Savaş adlı dönemde sol ve sağ diye bölünmüştür. Türkiye’ye her kış komünizm gelecek diyen sağ politikacılar elbette başta komünistlerin sonra da solcuların amansız düşmanıdır. Bugünlerde düşman kimliklere soğuk savaşın sadık sağ müttefikleri FETÖ’cular eklense de, Erdoğan mecalsiz komünistleri her vesileyle hatırlatıyor, asla unutturmuyor.

Kimlik bir hak eksikliğine vurgu yapıyorsa orada telafi edilmesi gereken bir sorun vardır. Alevisinizdir cemeviniz yasal değildir, Arap, Kürt veya Zazasınızdır anadilinizde ders alamazsınız, ateistsinizdir Diyanet bir mezhebin giderlerini size de yükler, kadınsınızdır kocanız döver, siz hakimden nasihat dinlersiniz, sevgiliniz sizi bıçaklar, üstüne bir de namus indirimi alır vs. Kimlik sorununu yaratanlar bellidir, insanları ayırmak, parçalamak, zayıflatmak, biraraya gelmelerini mümkün olduğu kadar ve sürece engellemek elverişli bir yönetme politikasıdır.

Ama kimlik bir hak eksikliği yoksa artık abartmaya ve bir milliyetçiliğe dönebilir. Türk milliyetçisi, erkek milliyetçisi, Kürt milliyetçisi, Dersim milliyetçisi, Feminizm milliyetçisi, Karadeniz milliyetçisi gibi tuhaf hallere düşer insan. İnsanların başka insanlardan ayrıldığı, bu ayrılmaların gittikçe daha küçük kamplara bölündüğü bir ülkede kim yaşamak ister.

Aslında kimsenin öyle büyük bir kimlik arayışı da yoktur. Herkese ait şeyleri yapmak ister insanlar, okumak, çalışmak, sinemaya gitmek, yüzmek, koşmak, bağlama ya da piyano çalmak, seks yapmak, çocuk dünyaya getirmek, onları büyütmek, evlendirmek, mutlu olmak, sonra da insan gibi, insana yakışır şekilde ölmek. Bu edimler tüm insanlarındır. Sünni’den Alevi’ye, Türk’ten Kürde değişmez, kimlikler ayırmaz bu eylemleri. Bu Türkiye’de de, gelecek ay bir bağımsız devlet olma referandumuna hazırlanan Irak Kürdistanı’nda da böyledir.

Çocuk dünyamızda “ma” biz demekti. Bu “biz”e dışarıdan biri gelip katıldığında, “kamo” diye sorarlardı: “Kimdir?” Kim olacak işte, senin benim kadar bir insan. Yeter ki insan olunsun, inşa edilmiş ve hatta icat edilmiş şeyler fazlaca abartılmasın.