Dün, Boğaziçi Üniversitesi önünde toplanılmasını önlemek için, Beşiktaş ve Sarıyer ilçelerinde “her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüş” yasaklandı.

Bir anayasal hak olan protestoyu engellemek için değil tabii, “toplumun salgından korunması ve salgının yayılımının engellenmesi çalışmalarına olumsuz tesir edebileceği” için!

Öncesinde de ev baskınları devam etti ve “2911 sayılı Kanun’a muhalefet”, “görevli memura mukavemet”ten yapılan gözaltılar sonucu, gözaltına alınan rektör ataması protestocularının sayısı 36’ya çıktı.

Konu vahim tabii. Öyle masum protesto falan diye geçiştirilecek gibi değil!

AKP’li Mücahit Birinci televizyonda uyardı: Son 5 günde olanlara dikkat etmek lazım. Hedef cumhurbaşkanı. İlker Başbuğ’un, Can Ataklı’nın darbe söylemlerine bakın. SMA hastası çocuklar üzerinden yürütülen kampanyaya bakın. Siz bütün bunların ABD’deki değişimle ilgisi yok mu sanıyorsunuz? Biden’a selam, direnişe devam!

Konunun şu kadar basit olması asla mümkün değil: Koronavirüs gibi bütün dünyayı sallayan bir tehdit karşısında Bilim Kurulu kurup, “onlar ne derse onu yaptığınız” hocalar üniversitede kendi yöneticilerini seçemez, onu da en tepeden bir kişi atayacak demek; akla, bilime, demokrasiye ve de hukuka aykırı. Bunu, yalnızca OHAL dönemi için ve OHAL’a yol açan nedenlere karşı kullanılabilecek KHK yetkisiyle yapmak da yanlış. Protesto edilen; üniversitelerin tarihini, geleneklerini ve iradelerini hiçe sayarak onlara tepeden rektör atanmasıdır.

Hayır; bu teröristlik, darbecilik, Bidencılık!

Dışişleri Bakanı “Biden yönetimiyle diyaloğa hazırız” derken, Cumhurbaşkanı “Biden beni evimde ziyaret etti” derken sorun yok, ama Boğaziçi’ne rektör atamasını protesto Bidencılık!

Başörtüsü yasağını protesto için Cuma namazları ardından üniversiteye yürümek hak mücadelesi ama bir rektör atama yöntemine itiraz darbecilik!

Başlıktaki kavramlaştırma bana değil; “Türkiye kara deliklerle yönetiliyor” diyerek, uzayın halleri ile memleketin hallerini karşılaştıran stratejist bir arkadaşıma ait.

Malum, karadelik; uzayda ışığın dahi kaçamadığı son derece güçlü çekim alanına sahip kozmik gökcisimlerine deniyor. Güneşin ve dünyanın içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi’nde düzinelerce orta büyüklükte kara delik bulunuyor.

Türkiye’de de böyle onlarca kara delik yaratıldı. Darbeci kara deliği, terörist/PKK’lı kara deliği, hakaret kara deliği, din düşmanı kara deliği, dış güç/Bidencı kara deliği… Listeyi siz uzatın.

İktidarın hoşuna gitmeyen bir şey mi söylediniz, yaptınız; söyledikleriniz bağlamından koparılıp, medyanın linç kampanyasıyla kara deliklerden birine uygun hale getiriliyor ve hoop oraya atılıyorsunuz. Sonra çık çıkabilirsen!

Aslında darbeye karşı olduğunu söyleyen Can Ataklı bir cümlesi cımbızlanarak, eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ kitabında darbelere ilişkin yaptığı analiz nedeniyle darbeci; karakolda yer sofrasına oturulmasını eleştirdi diye Yılmaz Özdil, bir kara delikten başka hiçbir şeyin kendisini yutamayacağı terörist/PKK’lı kara deliğine itiliyor.

Orada kaybolup gitsinler diye!

Murat Yetkin, memleketin darbeler tarihini araştırdığı Meraklısı İçin Darbeler Kitabı’nın sonunda, “Yönetimi güçlendirmenin yolu, daha fazla asker, daha fazla polis, daha az muhalefet ve daha az özgürlükten geçmiyor. … Yönetimler oligarşik yapılara dönüştükçe, şeffaflık ve hesap verebilirlikten uzaklaştıkça, kendi kalesine çekildikçe içine sızıp altını oymak kolaylaşıyor” demiş. Doğru.

Güçlü yönetim olmak, kara delikler oluşturmaktan da geçmiyor. Kara delikler o kadar güçlü ve tehlikeli ki, bizde FETÖ ile sabit, onu yaratanları da yutabiliyor!