Azeri-Ermeni çatışmaları başladığında bölgeye gitmiş; Azerbaycan’ın kendi içinde bütünlükten yoksun olduğu, Karabağ’da da Azeri köylerinin öz savunma grupları (çeteler) oluşturduğu ama aralarında bir birlik kurulamadığı şeklindeki izlenimimi Demokrat!’ta yazmıştım.

Ermeniler, hukuken Azerbaycan’a ait olan Karabağ’ı o koşullarda, demografik üstünlüklerini gerekçe kılarak işgal ettiler. O günden bugüne Azerbaycan hem iç bütünlüğünü büyük ölçüde sağladı hem de askeri güç dengesini kendi lehine çevirdi.

Ancak, uluslararasılaşan Karabağ sorunu tam 27 yıldır çözümsüz; bölgesel ve küresel aktörlerin istismarına açık, her kaşındığında kanayan bir yara olarak duruyor.

SSCB’nin hızla çöküşü, içindeki devletlerin, tam anlamıyla bir geçiş süreci yaşamadan, iç içe geçmiş etnik grupların sınırları ve statüleri yeni koşullara uygun olarak belirlenmeden, alelacele bağımsızlık ilanlarına yol açtı.

SSCB’nin bir parçası olmaktan bağımsız devletlere giden üzerinde anlaşılan bir süreç yaşanmamasının sıkıntıları, eski Sovyet coğrafyasının birçok noktasında yaşanıyor ve hafta sonunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında, onların da dışına taşacak bir savaş olasılığıyla patladı.

Ne zaman bir savaş olasılığı ortaya çıksa, gazetecilik soğukkanlı, haklının hakkını teslim eden ama savaş çığırtkanlığı yapmayan bir çizgi izlemeyi gerektirir.

Ermenistan - Azerbaycan arasındaki bir savaşta Türkiye’de kamuoyunun neredeyse tümünün Azerbaycan’ın ve ona destek olan politikaların arkasında konumlanacağı kesin.

Ancak bu, gerek ülke gerekse de bölge için yararlı ve gerçekçi bir politika izlemenin bir kenara itilmesini, gazeteciliğin savaş karşısındaki ilkesel tavrının unutulmasını gerektirmiyor.

Bu iki ülke arasındaki bir savaşın, Türkiye’yi Rusya ve İran’la da karşı karşıya getirerek, çözdüğünden çok soruna yol açacağını öngörmek zor değil.

Pazar gününden bu yana yaşanan çatışmalar hakkında yorum yapan uzmanlar, “Neden şimdi?” sorusuna yanıt ararken, bugünkü koşullarda bir çatışmanın Rusya’nın yararına olmayacağı, yaşananlardan belki ABD’nin kazançlı çıkabileceğini değerlendiriyorlar.

Bu noktada, yaşananları derhal resmi bir açıklamayla kınayan ve “Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanında” olduklarını vurgulayan CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve Bakü eski büyükelçisi Ünal Çeviköz’ün iktidar yanlısı medyada nasıl linç edilmesi de dikkat çekici!

Çeviköz, hem bölgeyi iyi bilen bir diplomat hem de bir devlet adamı sorumluluğuyla; “12 Temmuz’dan bu yana da, maalesef bir yandan Azerbaycan’a Türkiye’den silah yardımı ve bazı söylentilere göre de bir takım milis ya da cihatçı grupların aktarıldığı şeklinde haberler varken; Rusya’dan da … Ermenistan’a değişik yerlerden böyle milis kuvvetlerinin ve silah yardımının aktarıldığı söyleniyor. … Türkiye’nin sınır komşusu olan iki ülke arasında çatışmanın bir savaşa doğru evrilmesi fevkalade ciddi bir tehdit oluşturur … Ve herhangi bir şeklide engellenmediği ve bir bölgesel savaşa doğru evrildiği durumda da giderek Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirme ihtimali yüksek bir çatışmadır. Onun için Türkiye ile Rusya’nın en kısa zamanda barışçı çabaları öne çıkaracak şekilde birlikte hareket etmeleri gerekmektedir.” dedi.

Çeviköz’ün “maalesef”i barış için birlikte çalışması gereken Türkiye ve Rusya’nın taraflara silah ve milis desteği yaptığı “haberler”ine dairken, cümlesinin yarısı çekilerek sanki yalnızca Türkiye’nin silah göndermesini eleştiriyormuş gibi sözlerinin “skandal”, “provokasyon” ilan edilmesinin ne gazetecilikle ilgisi ne de Azerbaycan’a bir yararı var.

Aklıselim ve herkesi dinlemek en fazla savaş olasılığında gerekir!