İnternet medyasının bir cinliği var; habere tıklamanız için merak uyandırıcı başlıklar atıyor, takıldığınız yerde en uzun süre kalmanızı sağlamak için de merak ettiğiniz şeyin cevabını, o da eğer varsa, en sona saklıyorlar.  Ancak, mesele bunun epey ötesine taştı. Medya bu yapıp ettikleri yüzünden “yalancı çoban”dan beter durumda. Kimseyi kendine inandıramıyor.   Hele iktidar medyası, acınacak […]

İnternet medyasının bir cinliği var; habere tıklamanız için merak uyandırıcı başlıklar atıyor, takıldığınız yerde en uzun süre kalmanızı sağlamak için de merak ettiğiniz şeyin cevabını, o da eğer varsa, en sona saklıyorlar. 

Ancak, mesele bunun epey ötesine taştı. Medya bu yapıp ettikleri yüzünden “yalancı çoban”dan beter durumda. Kimseyi kendine inandıramıyor.  

Hele iktidar medyası, acınacak durumda; şişirilmiş hormonlu tirajlarını bir kenara bırakır da gerçek rakamlara bakarsanız, yerlerde süründüklerini görüyorsunuz. 

İktidarın sadece kendisini yalamasını istediği medya, tam da istenileni yapınca, yalamanın da bir anlamı kalmıyor. Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması 2018 sonuçları gösterdi ki, yüzde 31,9 ile memleketin en az güvenilen kurumu medya. Dünyanın en büyük halkla ilişkiler ajanslarından Edelman’ın araştırması da, biraz daha yüksek oranla aynı güvensizliğe işaret ediyor: Türkiye’de her dört kişiden üçü medyaya güvenmiyor! 

Hal böyle olunca, insanlar, özellikle de yalayıcı medyayı, “anlat anlat, heyecanlı oluyor” havasında dinliyorlar. 

Aslında, medyaya güven 1980’ler sonrası medya sahiplik yapısının değişmesi ve medyanın her alanda faaliyet gösteren dev holdinglerin eline geçmesiyle hızla düşmeye başladı. 

O sürecin gazeteciliğini en iyi anlatan ve şahsında cisimleştiren kişi Ertuğrul Özkök’tür. Hürriyet’i nasıl yönettiğini anlatırken; “Ben gazeteci değilim, cambazım, jonglörüm” dediğini, medyanın “amiral gemisi”nin dümeninde “beş topu havaya atıp tutarak” durabildiğini söylemişti. 

O yıllarda, gazetedeki yakın arkadaşlarına da; “Artık güçlü olana direnmenin modasının geçtiğini, rüzgâr karşısında bir kavak gibi esintiye göre eğilmek sonra fırsat bulunca tekrar doğrulmak gerektiğini” anlatıyordu. Utanıyorum ama gazeteciyim kitabımda bu durumu, kavak adına da utanıp üzülerek, “kavak teorisi” diye kavramlaştırmıştım. 

Üzülmüştüm; çünkü bizim düğünlerimizi yapan ağaçtı kavak! 

Her çocuk doğduğunda en sulak tarlaya kavak dikerdi babam. Kavaklar sünnet vakti gelene kadar kesimlik olur, kesilen kavakların parasıyla sünnet düğünleri yapılır, sonra kızın ya da oğlanın asıl düğünü için aynı tarlaya kavaklar dikilir, kesilir, torunlar için de bu kavak dikimi devam ederdi… 

O tarlada kavakların rüzgâr karşısında yerlere kadar eğildiğini hiç görmedim!  

Ama bir düğün için kesildiklerinde; bir meydan muharebesinden kalan ölü askerler gibi uzanırlardı tarlanın yüzüne, müthiş acıklı bir görüntüyle ve bir daha hiç kalkmamacasına…  

Özkök en son ne zaman fırsat bulup doğruldu bilmiyorum. Memleketimden gazeteci manzaralarına bakınca, bizim kesik kavak tarlasını görür gibi oluyorum: Bir daha hiç kalkmamacasına yere serilmiş kavaklar! 

İnternet medyasının merak uyandırma stratejisi diye girdik ya lafa; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan önemli açıklamalar” diye bir arama yapın google’da, göreceksiniz ki cumhurbaşkanlığının ilk gününden beri Akşam’ından Sabah’ına; Hürriyet’inden Habertürk’üne, NTV’sinden CNNTürk’üne hepsi Erdoğan’ın her konuşmasında aynı başlığı atmış.

Geçen gün Ankara’da AKP’lilere seslenirken; “Bir tarafta zıllet ittifakı, bir tarafta cumhur ittifakı” diyor, “önemli açıklama”; ondan önceki gün partisinin İl Seçim İşleri Başkanları Toplantısı’nda “aman sandıklara sahip çıkın” diyor, “önemli açıklama”… Gidin geriye doğru; Aralık’ta DEIK toplantısında “2019 farklı olacak” diyor, “önemli açıklama”…

Ya her dediğine “önemli” diyerek, önemlileri de önemsizleştirdiklerinin farkında değiller, ya da öyle yapışmışlar ki yere “önemli-önemsiz” umurlarında değil.

Kavak teorisinin sonu bu; şimdi yatık kavak dönemindeyiz!