Zombilerden mahkeme filmlerine, özgür bir burjuva kadınının hikayesinden, neoliberalizmin eleştirisine kadar her film bu hafta bu listede var.

Kendi film festivalinizi yaratın

Açılın Ey
Mezarlar!*

Bu hafta çeşitli dijital platformlarda gösterime giren birbirinden değerli filmlerden sizlere bir haftalık festival programı oluşturmak istedim. Pazar günü için ilk film önerim hayatta en sevdiğim sinemacı olan Jim Jarmusch’a ait. Her filmi benim için çok değerli olan yönetmenin Netflix’te yeni yayınlanmaya başlayan son filmi Ölüler Ölmez (The Dead Don’t Die) Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak dünya prömiyerini 2019’da yapmıştı. Gel gör ki film seyirci ve eleştirmenler tarafından pek de beğenilmedi.

Usta bir yönetmenin garip ve küçük hazinesi olarak gördüğüm filmi biraz yavan bulmakla beraber beğendim. Dünyanın yörüngesinden çıkması sonrasında mezarlarından dirilen ölülerin bir Amerikan kasabasında yarattığı kaosu konu edinen filmde, tüm kahramanların dünyanın bu şekildeki sonunun geldiğini net, hızlı ve basit bir şekilde kabullenmelerini harika buldum. Tüm kutsallıklara savaş açmış olan Nietzsche’nin “Bir kitap ki herkese ve kimseye göre...” sözünü, hiç çekinmeden Jarmusch’un filmleri için “Bir film ki herkese ve kimseye göre...” şeklinde kurabilirim. Jim Jarmusch bir bohemdir, entelektüel proleterdir, anarşisttir, punktır. Bu tarz kişileri tarif etmek karmaşıklığa yol açabilir. Kendi yaşadıkları dönemin boşluklarında gezen bu insanların zihinleri geçmiş ve gelecek tüm çağları anlar konumdadır. Dünyalarında deneyimledikleri her şeyden sanatlarını süzerler. Jarmusch da Ohio’dan başlayan, New York’ta punk müzik sahnesinde gelişen, sinema okuluna bursla giren ama Sürekli Tatil (Permanent Vacation) filmini çekebilmek için okulun burs parasını kullanan ve bu sebeple de sinema okulunu bitiremeyen biridir. Serserilerden, ayyaşlardan, uyuşturucu bağımlıları, fahişelerden, sanatçılardan oluşturduğu çevresi ve oyuncu kadrolarıyla çalışır. Bu gerçek hayat süzgeci onu alt-kültür dünyasında güçlendirir durur. Birbirleriyle bağlantısı olmayan hikâyeleri, sakin karakterleriyle bir araya getirir. Gizem Treni’ndeki (Mystery Train) gibi karakterlerinin tamamı yolculuktadır yani bir anlamda köksüzdür. Veya Sadece Aşıklar Hayatta Kalır’daki (Only Lovers Left Alive) gibi en kaotik olaylar bile dingin ve gayet normalmiş gibi gerçekleşir. Uzatmayayım çünkü daha önce hakkında çok yazdım ve hâlâ sayfalarca yazabilirim Jarmusch hakkında. En kısa haliyle şöyle diyeyim; filmleri, Jarmusch’un kafasının içi gibi karmakarışık bir sakinliktedir.

kendi-film-festivalinizi-yaratin-892117-1.

DÜŞÜK BÜTÇELİ DEVASA ELEŞTİRİ

Hafta içinin ilk günü Pazartesi için ise önerebileceğim film tam festival filmi tutkunları için. Bencil Dev (The Selfish Giant) Clio Barnard'ın yönettiği 2013 yapımı bir İngiliz draması. Film, Bradford'daki on üç yaşındaki işçi sınıfından Arbor ve Swifty isimli iki küçük arkadaşın, yerel bir hurda satıcısı ve suçluyla ilişki kurarak parayı bulmaya çalışmalarını anlatıyor. Filmi açıkçası İngiliz sinemasının son dönem başyapıtlarından biri olarak tanıtmam gerek. Filmi izlememin üzerinden sekiz koca sene geçmiş olmasına rağmen, elektrik yüklü kablolar gördüğümde aklıma filmdeki küçük çocuk Arbor gelir ve göğsümün üstüne adeta bir fil oturur. Düşük bütçeli olan ama devasa bir şekilde kapitalizm eleştirisi yapabilen İngiliz dramlarını seviyorsanız filmi puhutv’de izleyebilirsiniz. İsminden de anlaşılacağı üzere Oscar Wilde'ın aynı isimli kısa öyküsünden esinlenilmiş. Öyle deniliyor. Ben esinlenmenin yönünü tayin edemedim bu yüzden Wilde’ın öyküsünü bir kez daha okudum. Öykünün özellikle sonunda devin karşılaştığı gizemli çocuk üzerinden, yazarın Hristiyanlık çıkışlı tanrısal ‘sevgi’ göndermesi yaptığı çok aşikâr. Hatta çocuğun İsa olduğu bile düşünülebilir. Öykü, genelindeki mesajlarını fazlasıyla Hristiyanlık üzerinden ilettiği için ben film ile hâlâ bağlantısını kuramadım. Belki siz kurarsınız.

kendi-film-festivalinizi-yaratin-892118-1.

MAHKEMELER, HİPPİLER KADINLAR EKRANDA

Ayrıntılı olarak bahsettiğim bu iki film dışında, festival listenizin devamını şu şekilde tamamlayabilirsiniz. Salı günü John D. Voelker'ın 1958 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan Otto Preminger imzalı, tüm zamanların en iyi mahkeme filmlerinden olan Bir Cinayetin Tahlili (Anatomy of a Murder, 1959) filmini Netflix’te izleyebilirsiniz. Çarşamba günü için ise Gizli Kusur (Inherent Vice) filmini BluTV’de yakalayabilirsiniz, Paul Thomas Anderson’ın 2014 yapımı bu filmi, Thomas Pynchon'un suç romanından uyarlanmıştı. Anderson’ın bu yedinci uzun metrajlı filmi savaş sonrası ekonomik patlamanın yavaşlayarak neoliberal politikaların başladığı dönemde hippi kültürü ile birlikte karşıt-akımların gerilemeye başlamasına işaret eden çok başarılı bir yapım. Perşembe günü Jean-Luc Godard’ın ilk renkli filmi olan, özgür bir burjuva kadınının hiâayesi ile Kadın Kadındır (Une Femme est une femme, 1961), Cuma günü Özcan Alper’in Gelecek Uzun Sürer (2011) isimli filmlerini BluTV’de izleyip Cumartesi günü de beIN CONNECT’ten bol diyaloglu Your Sister’s Sister (2011) filmini izleyerek haftayı tamamlayabilirsiniz.

kendi-film-festivalinizi-yaratin-892119-1.

*Walter Benjamin’in sözü