Yok, yok! Size polisiyeden seçmeler falan sunmuyorum. Bu kadar polisiye seven, yirmi yıldır “Cinayet Masası” adlı bir radyo programı yapan biri olarak nasıl olup da önceleri hiç ilgilenmemişken birden kıyısından köşesinden polisiye roman çevirmeni tanımına hak kazandığımı anlatmaya çalışıyorum.

Her şeyden önce, birden olmadı. Yıllar önce, 2006’da, biraz da “French Lieutenant’s Woman / Fransız Teğmenin Karısı”nın gazıyla, iki kadının iki ayrı asırda geçtiği halde birleşen hikâyelerini anlatmaya talip olmuştum. “Labirent” çok sevdiğim bir kitaptır. Gerçi yazarı Kate Mosse’un “O Kate Moss” olmadığını anlatmak için epeyce uğraşmıştım ama bu gereksiz emeği de “Labirent”e helal ettim. Katolik Kilisesi’nin soykırıma uğrattığı Kathar halkının durumu ise çok ilgimi çekmiş ve uzun süre onların peşinde koşmama neden olmuştu.


***

Sonra Raymond Chandler geldi. Kendisi gözde ustalarımdandır. Esrar çözücüsü, sokakların çocuğu Philip Marlowe da öyle. Kitaplarını okumuş, beyazperde uyarlamalarını izlemiştim. Onu oynayan aktörler arasında kıymetli Humphrey Bogart’ımın varlığına rağmen karaktere en uygun olanının Robert Mitchum olduğunu düşünürüm. Chandlerlar editörleri değişerek yayınevinden yayınevine geçti ve Everest’e Ahmet Ümit editörlüğünde demir attı. Doğrusu benim için de uzun ve yorucu bir çeviri süreci oldu. “The Long Goodbye” her merhalesinde biraz daha gecikerek sanırım elimde en fazla oyaladığım çeviri olmaya, kısmen benden kaynaklanmayan nedenlerle hak kazandı. Bir yıldan uzun süre önce, sözleşmedeki müddetin sonuna gelindiği gerekçesi öne sürülünce bitirip verdim. Henüz yayınlanmadı.

Türkçe’ye çevriliyor diye üzerine atlayıp çevirerek aşağı yukarı bir yıl önce teslim ettiğim Sahi Kitap’ın Dorothy L. Sayers kitabı “Whose Body/Bu Kimin Cesedi” de ancak geçen ayın sonunda yayınlandı. Orijinalin eşi ama sanki daha genç olan kapağıyla, sevgili amatör detektifim Lord Peter Wimsey’in varlığıyla, beni mutlu ediyor. Sayers hayranlığını bana bir arkadaşım bulaştırmıştır ama o ikinci kitap kendisine teklif edildiği halde çevirmekten vazgeçti.

***

Bu arada Cadfael Birader’lerimiz de var tabii. Aslında saygın bir akademisyen ciddi bir yazar ve ödüllü bir çevirmen olan Edith Mary Pargeter’in Ellis Peters mahlâsıyla yazdığı kitapları çok uzun yıllar önce ilk kez okumuş ve çok sevmiştim. Hele Birader’i Derek Jacobi’nin oynadığı TV serisini izledikten sonra…

Ayrıksı Kitap sayesinde Cadfael’e yeniden kavuştum. Önce daha önce çevirdiğim “A Morbid Taste for Bones/Marazi bir Kemik Merakı” baskı yaptı. Okuldan sınıf arkadaşım Zülal Kılıç’ın çevirmiş olduğu “One Corpse Too Many/Fazladan bir Ceset” yeni baskı kervanına katıldı. Şimdi de “geç mi kalacak?” dehşeti içinde üçüncü kitap “Monk’s Hood/Kurtboğan”ı çeviriyorum. Yayınevi seriye devama kararlı olduğuna göre bir-iki tane daha çeviririm herhalde.

Ne yazık ki yayınevleri artık (haklı olarak) orijinal dilden çevirtmeyi tercih ettikleri için Andrea Camilleri’nin Montalban’ı ile arama yüce dağlar girdi.
Simenon’dan da böylece ayrı düşmüştüm. Ama Brunetti konusunda bir ışık var. Çünkü malum, yazarı Donna Leon belki otuz yıldır Venedik’te yaşamasına rağmen, aslen bir Amerikalı. Arada bir çocuk kitabı çevirim var. Sonra da İthaki’ye söz verdiğim iki Shakespeare oyununa döneceğim ki, başka iki taneyi zaten çevirmiştim; NTV Yayınları’nda çıkan grafik romanlarını yeniden çevirdiğim “Macbeth” ve “Romeo ve Juliet”.

Ne diyelim, Allah çevirmenlere işlerini vaktinde bitirmeyi nasip etsin!