Bizim -o hep anlattığımyapayalnız, üşümüş, saklanmış, etrafı çevrilmiş dağların içinde körler denilen, diğer insanlardan apaçık ayrı bir topluluk yaşardı. Bu, göz çukurları gibi yüzleri de kararmış, yaşını başını almış kadınlar ve adamlar, pars toplamakla geçinirlerdi. İnsanlar -bu kutsal eyleme-, modern zamanlarda -haşadilencilik adını verdiler.

Körler, Hakk’ın aleni cezalandırdıkları kişilerdi; o kocaman dağlardan da yüce Hakk, -bilinmez bir sebeplebu kullarına öfkelenmiş ve onları çarpmıştı. Bu yüzden orada Hakk’a karşı gelen; herhangi bir günah işleyen, başı sıkışan veya kocaman gözlerle gördüğüne inanamayan herkes, Hakk’tan "Haqooo! Çımê mı kor vo" diye körlük dilenirlerdi.

Gelgelelim Hakkın mahkumu bu kişiler, tuhaf ama bazılarından ayrıcalıklı bir muamele de görürlerdi (Gerçi, o saklı kuytularda nişancılığıyla ünlü körler görülmüştü). Bunlara para vermek isteyeni mi, dua bekleyeni mi, la denen bir ipe bakıp keramet dileyeni mi dersin, başlarında envai çeşit insan toplanırdı.

Bu toplananlar, kendilerini huzura ulaştıracak bir rayver muamelesi yapardı gözü bağlanmışlara. Tek başına bir adım atamayan ve aklı fikri parsta kalmış bizim zavallılar ise, rayverlik ne ola, -haşa- kendilerini yüce Hakk’ın yeryüzündeki vasisi gibi görürlerdi. Hiç kimselerin görmediği, bilmediği, hayal dahi edemeyeceği umut dolu günlerin lafını ederlerdi. Körlere, yine körler rehber olurdu.

Körlük, Yeni Ahit’ten kalvinizm’e, oradan bizim Zel dağına kadar ilahi bir cezadır. Hakk, cezalandırma yetkisi uyarınca, bazı insanların gözlerini mühürlemiştir. Onlar, gözlerindeki kutsal işaretle günışığını hiç görmeyeceklerdir. Ama aslında her şeyi bilecek, göreceklerdir.

Bir güzel ülke, yirmi yıldır körleşmiş halde. Olan biten herkesin gözleri önünde, cemaat yurtlarında tecavüz edilenler, okula gidemeyen çocuklar, hazineyi yağmalayanlar, on maaş birden alıp çaresizlere kimsenin görmediği cennet vaat edenler, okulda bir öğlen yemeği bulamayanlar, hanedan kurup ülke yönetenler, hapishaneleri dolduranlar, yüz binlerin ülkeden kaçmasına yol açanlar, tüm âlemi kör sanıyor.

Buna karşın yönetilen milyonlarca aç, bizim o dağlardakiler gibi, yine bunların etrafında toplanıyor ve bir medet bekliyor hâlâ. Bu bir rüya değil; uğursuz bir lanet hiç. Olsa olsa körler diyarı olur bu; Welatê Koru.

Şimdi kocaman bir ülke, tüm evlatları körleşmiş; eskisi ve yenisiyle kendilerini karanlığa kapatan kişilerden medet umuyor; -öyle kişiler ki- ülkenin başkentinde patlayan bombalarda ve akan kanda günahı olanlar var içlerinde; oysa körün köre rehber olamayacağı -bizim o yapayalnız dağlarda bilebiliniyor.

Kör köre rayver olursa, ikisi de uçurumdan düşer. Kısa bir süre içinde, bu güzel, bu karanlık, bu büyük ülke; hep beraber ve yeniden zifiri bir karanlık çukura düşüp düşmeyeceğine; orada yaşayıp yaşamayacağına karar verecek.

(Mini Sözlük: Haqooo, çımê mı kor vo: Tanrım gözlerim kör olsun!, Welatê Koru: Körler Ülkesi, Rayver: Dini anlamda rehber, pars: dini bağış)