Gizli örgütler dünyanın her yerinde gizli operasyonlar yaparlar. Sorun, o operasyonların resmi yetkililerce açık edilip sahiplenilme biçimiyle başlar!

Kosova epeyce acılı bir coğrafya olan ve adı “parçalanma” ile özdeşleşmiş Balkanlar’ın en acılı bölgelerinden biridir. Kosova’nın çatışma potansiyeli, henüz Yugoslavya iç savaşı patlamadan, bir akademik dergide bir makalenin yol açtığı krizle ile tanışmıştım. Makalenin Kosovalı Arnavut yazarı, İngilizce metinde Kosova’yı sonunda “a” ile yazıyor; Sırplar da Kosova’nın İngilizce sonunda “o” ile Kosovo olarak yazıldığını söyleyip itiraz ediyorlardı.

Kosova: Milliyetçiliğin Pençesindeki Kartal kitabımda “a” ile “o”nun o çatışmasının Kosova’daki savaşın ayak sesleri olduğunu yazmıştım.

Yugoslavya’nın dağılma sürecinde 1991’de Kosova’da şiddet olayları patlak verdi, 1996’da Kosova Kurtuluş Ordusu’nun (UÇK) saldırıları başladı, 1998-99 yılları Arnavutlar ve Sırplar arasında şiddetli çatışmalara sahne oldu. Nihayet, 10 Haziran 1999’da, 77 gün süren NATO’nun hava operasyonları sonrası Sırplar çekilmeyi kabul etti ve kriz değilse bile çatışmalar sona erdi.

O sürecin Kosova tarafındaki baş aktörü, sicilinde savaş suçu iddiaları ve başka karanlık noktalar da olan UÇK’ydi.

1999’dan 2008’e kadar geçen süreç Kosova’nın bağımsızlığa yürüyüşüyle tanımlanabilir. Nihayet 17 Şubat 2008’de tek taraflı olarak Sırbistan’dan bağımsızlık ilan edildi ve Türkiye de Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden oldu.

Şimdi Kosova, BM’nin 193 üyesinden 114’ünün tanıdığı bağımsız bir devlet! Seçimler yapılıyor, siyasi partiler yarışıyor, kazananlar hükümet kuruyor.

Kosova, Arnavutluk gölgesinde bir “tırnak içinde bağımsızlığa” mesafeli oldu ve son zamanlarda gözünü artan oranda AB’ye dikti.

Bugün Kosova siyasetinde etkili olanların çoğunun bir UÇK geçmişi var.

Geçen gün Erdoğan’ın bir “bağımsız” ülkenin başbakanına kolay kolay söylenemeyecek sözlerle “Ey” çektiği Başbakan Ramush Haradinaj UÇK’nin askeri liderlerindendi. 2004-2005 yıllarında da kısa süre başbakanlık yapan Haradinaj, 9 Eylül 2017’de, kökü UÇK’ye giden partilerin koalisyonuyla yeniden başbakan olduğunda hedefini yolsuzluklarla mücadele ve AB perspektifinde kararlılık olarak açıklamıştı.

O kararlılık, onun Sırbistan’a yaklaşımında da kendisini gösteriyor. “Biz Kosova ile Sırbistan arasında nihai bir çözümün gerekli olduğuna karar verdik ve ne zaman olacağından bahsetmeden böyle bir çözümü memnuniyetle karşılıyoruz” sözleri de bunun kanıtı.

Erdoğan’ın “Ey çektiğiHaradinaj gibi övgüyle andığı Kosova Cumhurbaşkanı Haşim Taci de UÇK kökenlidir. Haradinaj komutan, Taci siyasi liderdi.

TaciFETÖ üyesi” olduğu gerekçesi ile “yasa dışı” ilan edilen 6 Türk vatandaşının “sınır dışı” edilişini onaylarken, Haradinaj şiddetle karşı çıktı ve dahli olan İçişleri ve İstihbarat bakanlarını görevden aldı.

Olayın, “bağımsızKosova’da, medyası, siyasal partileri, liderleri ve tüm kurumları ile şiddetli bir tartışmaya neden olması kaçınılmazdı. Her “bağımsız” ülkede olağan olan, bir şekilde “yasa dışı” duruma düşmüş yabancı vatandaşlar varsa, onlar hakkında mahkemelerin karar verip idarenin gereğini yapmasıydı.

Türkiye, bu “gizli örgüt operasyonu”na açıktan ve cumhurbaşkanı düzeyinde dahil olmasa, belki tartışma bir süre devam eder ve sönümlenirdi.

Olup biten “6 FETÖ’cüyü paketleyip Türkiye’ye getirmek” olarak tanımlanınca, bu bağımsızlığını ilk tanıdığınız bir ülkenin bağımsızlığını “paketlemek” olarak algılandı.

Yetmedi, bir “bağımsız” ülkenin başbakanını, kendi bakanlarını görevden aldığı için, sanki oranın valisiymişçesine “Ey Kosova’nın Başbakanı, kimin talimatıyla sen böyle bir adım attın?” diye sorguladık.

O Başbakan’ın da kendi bakanlarına sorduğu da buydu zaten: “Benim haberim yok, siz kimin talimatıyla bu işi yaptınız?

Ortadoğu’da, Orta Asya’da ve Balkanlar’da Türkiye’ye derin dostluk bağlarıyla bağlı ülkeler var. Bu bağlara en fazla zarar verenin; onlara bir “vasi”, “patron” tavrıyla yaklaşmak olduğuna defalarca tanık oldum!