Döviz kuru hareketleri, bir süredir uluslararası bir gerilime yol açtı. Bugünlerde buna “kur savaşları” deniyor.

Döviz kuru hareketleri, bir süredir uluslararası bir gerilime yol açtı. Bugünlerde buna “kur savaşları” deniyor. Ben de konuyu bu köşeye taşıdım ve iki hafta önce bugünkü gerilimin elli yıllık “evveliyatı”nı anlattım. Geçen hafta da günümüzdeki temel anlaşmazlık öğelerini gözden geçirdim ve bunların iki noktada odaklaştığını hatırlattım: Birincisi ABD’nin Çin’den talebidir: “Ulusal paranı değerlendir; yani, doları ucuzlaştır. Sana karşı ticaret açığım ancak böyle daralabilir...” İkincisi, Brezilya gibi çevre ekonomilerinin sıkıntısıdır: “Finansal piyasalarımız aşırı sıcak para girişleri altında boğuluyor; ucuzlayan döviz rekabet gücümüzü baltalıyor; yeniden balonlaşmayı pompalıyor; önlemler gerekiyor...”

Bugün de uluslararası kriz ortamında çevre ekonomilerinde ve Türkiye’de döviz kurlarının seyrine ve bununla bağlantılı sorunlara bir nebze ışık tutmak ve böylece “kur savaşları” defterini (şimdilik) kapatmak istiyorum.

Tartışmanın özünde “reel” (yani enflasyondan arındırılmış) döviz hareketleri yatıyor. Döviz fiyatının enflasyonu aşacak oranda pahalılaşması, yerli paranın devalüasyonu olarak da anılır. Türkiye’de biz daima döviz kurlarını doların (veya avro’nun) fiyatları olarak algıladığımız için, tartışmayı (“TL’nin değerlenmesi, değer yitirmesi” ifadeleri yerine) “ucuzlayan veya pahalılaşan döviz” terimleriyle sürdüreceğim.

***

Aşağıdaki tablo, Bank of International Settlements (BIS) verilerini kullanarak son uluslararası kriz içinde bazı önemli çevre ekonomilerindeki reel kur hareketlerini (endekslerle) özetliyor. Kriz, çevre ülkelerine Eylül 2008 civarında yansımaya başladı. Ağustos 2008’deki döviz kurlarını bu nedenle (“100” endeks değeri vererek) hareket noktası olarak alıyoruz. Döviz kuru hareketleri bakımından krizin dip noktası olan Mart 2009 ve BIS’in son verilerini içeren Eylül 2010’a ait reel döviz fiyatları endeksleri sunuluyor.

100’ün üzerindeki değerler dövizin pahalılaşması (reel devalüasyon); endeksteki düşme ise ucuzlayan döviz (yerli paranın değerlenmesi) anlamına geliyor.

screen_shot_2010-11-07_at_8.02.43_am.png
Kaynak: BIS Verilerinden yapılan hesaplamalar. Dövizin reel fiyatı (reel kur) hesaplanırken dış ticaretin ülkeler arasındaki ağırlıkları ve ulusal ekonomiyle bu ülkeler arasındaki enflasyon farkları dikkate alınır.

Ağustos 2008’i izleyen krizin ilk yedi ayında sıcak para çevre ekonomilerinden hızla çıktı; vadesi gelen dış kredilerin anaparaları da talep edildi; ödendi. Bu olgular, sözü geçen ülkelerde döviz fiyatlarını enflasyonu aşan oranlarda yükseltti. Tabloda Mart 2009’a ait “dövizin reel fiyatı” endeks sayıları bu olgunun ülkelere yansımalarını gösteriyor.

Kapsanan sekiz ülkenin (Türkiye dahil) beşinde dövizin reel fiyatında yüzde 20-30’luk bir artış gerçekleşmiştir. Sermaye hareketlerindeki tersine dönme bu ülkelerin milli gelirlerini de etkilemiş; 2009’da dördünde küçülme; birinde (G. Kore’de) “sıfır büyüme” gerçekleşmiştir.

Diğer üç ülkede krizin ilk yedi ayı döviz fiyatlarını fazla etkilememiştir. En aykırı örnek Çin’dir. Sıcak para hareketlerini kısıtlayan; doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına açık olan bu ülkede, Mart 2009’a kadar dövizin reel fiyatı (diğerlerinin aksine) ucuzlamış; yerli para (renminbi) ABD istekleri doğrultusunda değerlenmiştir. Sermaye hareketlerini denetleyen diğer ülke olan Hindistan’da ise döviz pahalılaşmış; ancak diğer çevre ekonomilerinin çoğunun gerisinde seyrederek… Bu iki ekonomide 2009’da yüksek (yüzde 9 ve 6 oranlarında) büyümenin gerçekleşmesi de anlamlıdır.

***

Mart 2009 sonrasında metropol ekonomilerinde hızla genişleyen sıfır faizli likidite, oluk oluk çevre ekonomilerinin borsalarına, borç senetlerine, mevduatına akmıştır. Bu sürecin onsekiz ay sonunda reel döviz fiyatlarına yansıması, Eylül 2010 verilerinde gözleniyor.

Çin, bu kez de dövizi ucuzlaştırarak ve ABD eleştirilerine çanak tutarak diğerlerinden ayrışmaktadır. Diğer yedi ülkede döviz, Mart 2009-Eylül 2010 içinde spekülatif sermaye girişlerinin etkisi altında reel olarak (ve yüzde 7 ile 25 arasında değişen oranlarda) ucuzlamıştır. Türkiye, yüzde 15 ucuzlama oranıyla üçüncü sırada yer almaktadır ve rekabet gücü bakımından henüz Ağustos 2008’in gerisine düşmüş değildir. Reel döviz fiyatı yüzde 25 oranında aşınan Brezilya ise liste başındadır. Ve “kur savaşları” yakınmasının çevre ekonomilerindeki temsilciliğine soyunması tesadüf değildir.

***

Bu yakınmalar son aylarda yoğunlaştı ve Brezilya, Tayland, Kore, Endonezya, Taywan sıcak para girişlerini vergilemeye başladılar. BIS’in “reel döviz fiyatı” verileri, Eylül’de son buluyor. Eylül-Ekim arasında Merkez Bankası’nın Türkiye için yaptığı hesaplamaya bakarsak, son bir ayda reel döviz fiyatı yüzde 1.1 oranında ucuzlamıştır. Böylece, reel kur, Ekim sonunda Ağustos 2008 düzeyine dönmüştür. Bu gidişle dövize bağlı rekabet gücü bakımından Türkiye uluslararası kriz öncesindeki konumundan geriye düşmek üzeredir.

Aşırı döviz girişlerini frenlemeye çabalayan (ve yukarıda sıraladığım) ülkelerin hepsi genellikle dış fazla veren ekonomilerdir. Türkiye kronik ve zaman içinde artma eğilimi gösteren cari işlem açıkları nedeniyle, bu seçenekten yoksundur. Bu sorunu çözecek yapısal dönüşümü gerçekleştirmedikçe, türlü-çeşitli dış kaynak girişlerine mahkûmiyeti sürecek; bunların döviz fiyatları üzerindeki yansımalarını da sineye çekecektir. Kısacası Türkiye, “kur savaşları”nın içinde yer alamaz.