Hafta sonunda Isparta’da konuşurken; “Çıkmış birileri yok kurmuş, şuymuş, buymuş… Geçin o işleri”, dedi Erdoğan.
“Kur mur konuşmayın” diyor, “Yastığının altında doları, avrosu olan kardeşlerim gidin paranızı yerli paraya yatırın” çağrısı yapıyor. Vatandaşın yastığı altında bir şey var mı, varsa da ekonominin yarasına merhem olur mu, bilmiyorum. Ancak, mahalle bakkalından otopark bekçisine ve banka üst yöneticisine kadar son günlerde kimle konuşsam hep kurdan bahsettiklerini biliyorum.

Saray’ın anlı şanlı ekonomi danışmanları, Hazine’nin, Maliye’nin, Merkez Bankası’nın bürokratları da sadece kur konuşuyorlar şimdi. Nasıl yaparız da 24 Haziran’a kadar liranın düşüşünü biraz durdurur, dövizi sakinleştiririz diye kafa patlatıyorlar.

İşte Merkez Bankası dün; “Bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı Merkez Bankası politika faizi olacaktır. Bu oran, mevcut fonlama faizine (yüzde 16,50) eşitlenecektir” dedi, sonrasında da dolar başını biraz aşağı eğdi.

Merkez Bankası’nın ne yaptığını anladığımı söylersem yalan olur, onu gazetenin ekonomist yazarlarından okursunuz. Benim anladığım, ekonomi artık kimsenin bir dediğini iki edemediği Erdoğan’ı dinlemiyor!

“Ekonomide her kötülüğün anası faizdir. Faiz zengini daha zengin fakiri daha fakir yapar. Bunun lobisi neresidir? Finans kuruluşlarıdır. Açık söylüyorum devletin bankaları da bu işin içindedir” demesine aldırmadan faizler yükseliyor.

Geçenlerde konuştuğum bir üst düzey banka yöneticisi, dünyada bu işleri dört Amerikan bankasının kontrol ettiğini, iktidarın onların baskısından ancak siyasi tavizler vererek kurtulabileceğini söylüyor; “Bakın, Münbiç unutuldu” diyordu.
Seçim meydanlarında “Kur yapma bana” demek kolay, ama 24 Haziran’a gidene kadar herkes, başta da hükümet ve Saray kurla yatıp kurla kalkacak. O yatıp kalkmaların vatandaşa yansıması da, varsa verilen siyasi tavizler de asıl seçim sonrasında görülecek!

Ekonomiyi tuvalet parası hesabıyla yönetip, “Rabbim, şükür bu günleri de gösterdi” demenin, “Tuvalete 1 milyona gidiyorduk, 6 sıfır attık 1 liraya düştü” açıklamasıyla milleti ikna çabasının artık işe yaramadığı ortada. 1 lirayı veremeyip kendini sıkanlar o kadar çok ki!

Ispartalılar için şehirlerine 1992 yılında S. Demirel tarafından kurulan üniversiteyi gözlerinin içine bakarak “Üniversiteyi Isparta’da kim kurdu? Biz kurduk” sözleri ne kadar inandırıcıysa, 1 liraya rahatlamanın 1 milyona rahatlamaktan daha rahat olduğu da ancak o kadar inandırıcı.

İnsanların bizzat yaşadıkları sıkıntılar karşısında “dış güçler, komplo” açıklamaları da gücünü yitiriyor. Dolarla iş yapan büyük iş çevrelerinden, doları ancak başını yastığa koyduğunda rüyasında görebilenlere kadar, her durumda lidere biat etmekten vazgeçmeyen bir çevre dışındakilerin AKP’den kopuşu başladı.

Gidişat belli; AKP’nin 16 yıllık politikalarıyla kura yaptığını kur da AKP’ye yapacak! “Kur yapma, kur konuşma, geç o işleri” lafları vatandaşa dokunmadan geçip gidiyor.

Ancak, seçimden sonra bir “acı reçete” konacak vatandaşların önüne. Şimdi bol keseden vaatlerle vatandaşa kur yapanlara da “Kur yapma” demeye hazır olmak gerekir.

Birleşik Haziran Hareketi, şimdiden ucu görülen acı reçeteye hayır diyor. Bir çözüm olacaksa, bunun kurla oynayarak, kur yaparak falan olmayacağını ilan ediyor. Çözümü “demokratik planlama temelinde öz kaynaklara dayalı üretim ekonomisinde” görüyor. Dünya dijital teknolojiye dayanarak, işçilerin yerine robotları koyarak sanayileşirken, asıl önemli olanın “gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliklere son vermek” olduğunu vurguluyor. Kooperatifleşmeye ağırlık vererek tarıma sahip çıkmaya çağırıyor. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamu hizmetlerinin hak olarak görüldüğü, emekçilerin örgütlenmeleri önündeki engellerin kaldırıldığı, ekolojik bir memleket, üretenlerin yönettiği bir ekonomi hedefliyor.

24 Haziran gelecek, geçecek; kur yapmalar da “Kur yapma bana” demeler de bitecek; servetin hakça bölüşüldüğü bir düzen için mücadele ise sürecek!