Küresel ekonomi: Gri ve ruhsuz

Geçen hafta G20 zirvesi önemli başlıklara ve tartışmalara ev sahipliği yaptı. Elbette zirvenin küresel kapitalizmin gidişatı açısından korumacılık, Paris İklim Anlaşması, terör ve mülteciler gibi kendi gündemine dair önemli başlıkları vardı. Bu başlıklar, küresel kapitalizmin geleceği, sürdürülebilirliği ve yaşadığı değişimi anlamamıza yönelik tartışmaları ortaya koymuş oldu. Fakat Almanya’nın ikinci büyük şehri Hamburg’ta yapılan G20’nin belki de en fazla önem kazandığı yer, zirvedeki tartışmaları sokağa taşıyan Hamburg eylemleriydi. Bu eylemlerle birlikte zirveye dair kuşkusuz şimdi daha önemli ‘şeyler’ konuşabiliyoruz.

G20 başarısızlığı

Hamburg G20’yi önceki zirvelerden farklı kılanlardan biri, zirve sırasında ve sonrasında uluslararası anaakım medyanın, zirveyi gündeme ‘başarısızlık’ olarak yansıtması oldu. Çoğu başlık altında uzlaşı sağlanamadı, elle tutulur bir sonuç ortaya çıkmadı. Küresel korumacılık eğilimlerine karşı ‘işbirlik’ iddiaları havada asılı kalırken, her ülkenin kendi hinterlandında top koşturmaya devam edeceği gayet açık hale geldi. Trump’ın korumacılık hikâyeleri kadar olmasa da, küresel kapitalizmin merkez ülkeleri arasındaki senkronizasyonun giderek zayıfladığını görmek mümkün. İkili anlaşmalar, stratejik ortaklıklar, kur-ticaret savaşlarının, önümüzdeki dönem daha sık karşımıza çıkacağını öngörebiliriz. Bunu IMF başkanı Lagarde’ın ‘hiçbir ülke kendini ada zannetmesin’ şeklindeki uyarısından anlayabiliyoruz.

Küresel işbirliğine dair atılamayan adımların yanı sıra sürdürülebilirlik konusu da zirvenin işaret ettiği ‘zayıflık veya başarısızlıklar’ arasında yer aldı. IMF sıklıkla küresel büyümenin kaygan zeminde gerçekleştirdiğini söyleyip durdu. Türkiye için de çokça sorduğumuz soru, Amerika, Almanya ve Çin başta olmak üzere küresel kapitalizmin makro dengelerine yön veren ülkelerin büyüme modelleri için de soruldu: Büyüme ama ne pahasına?

2008 krizinden sonra ekonomik toparlanmaların parasal genişleme politikalarıyla sürdürülüyor oluşu, özel ve kamu borçlanmalarının eşik düzeyini aşmaları ve tüm bunlara rağmen ekonomilerin reel alanında gözle görülür bir iyileşme yakalayamamaları merkez kapitalist ülkelerin başta gelen sorunları olarak öne çıktı. IMF’nin söz konusu bu konuları bu kadar dillendirmesinin nedeni ise, 2008 krizine benzer bir finansal balonlaşma eğilimlerinin giderek arttığını görmesi. Bu öngörü oldukça kuvvetlenmiş olacak ki, IMF Başkanı Lagarde, ‘Birgün kriz yine kapınıza gelirse şaşırmayınız’ diye uyarıda bulundu.

“Bizi kurtaracak şey banka hesaplarımız değil..."

Hamburg G20’nin gündeme damga vuran en önemli başlığı G20 zirvesi özelinde kapitalizmin yıkıcılığına karşı Hamburg’ta gerçekleştiren kitlesel eylemlerdi. Tam da Türkiye’de kitlesel Adalet Yürüyüşü’nün, İstanbul’da milyonlarca sese dönüşeceği ana denk gelen Hamburg eylemleri, kapitalizme, baskılara, antidemokratik uygulamalara karşı umutları da yeşerten bir ses oldu. Böylece kapitalizmin griliği ve ruhsuzluğuna karşı insanın, emeğin, yaşamın tüm renklerinin Hamburg sokaklarında yerini aldığı görüntülere tanık olmuş olduk.

G20 Zirvesi, dünya ekonomisinin yüzde 87’sini temsil ediyor, bu aynı zamanda dünya nüfusunun üçte ikisi demek. İşte dünyanın çoğunluğu adına zirvede alınan kararlara karşı halk ne diyordu, bunu da Hamburg sokaklarında bir kez daha duyduk. Türkiye ‘Adalet’ için yürürken, Almanya’nın en büyük ikinci kenti Hamburg’ta da adaletsizliğe karşı milyonlar yürüyordu.

Kapitalizm eşitsizlikleri körükleyerek ve besleyerek ilerliyordu, insanlar eşitsizliğe karşı yürüdüler. Kapitalizm, en temel insan haklarına saldırarak ilerliyordu, demokrasilerin yerini otoriterlik alırken, insan hayatı da zirve masalarının pazarlık unsuru haline gelmişti, insanlar demokratik yaşam hakları için yürüdüler. Bunun yanında, barış için, çevre için, iş için, sosyal hakları için yürüdüler.

Sözün özü G20 Zirvesi kapsamında ortaya çıkan manzara, bugünkü dünya kapitalizminin kendini sürdürmekteki başarısızlığı, aynı zamanda daha gaddarlaşmasına, daha zorbalaşmasına neden oluyor. Kapitalist sistem kendini savaş, yoksulluk, baskı, toplumsal kutuplaşma üzerinden yeniden var etmeye çabalarken, buna karşı en anlamlı yanıtlardan biri Hamburg sokaklarından geliyor: Bizleri banka hesaplarımız değil, birinin elini uzatıp elimizi tutması kurtaracak…