Yaz gribi midir nedir, bilmiyorum. Bizim oralarda “ortalık hastalığı” derlerdi. Boğazım yara, hafiften ateşim var, burnum akıyor, gözlerim yanıyor, halsiz yatıyorum.

Köşeye de “rahatsızlığımdan” yazamadığım notu kondu ya Perşembe günü; sağ olsunlar sabahın 8’i olmadan başladı dostlar, “okurlar” aramaya. Yurtiçinden, yurtdışından ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden öyle çok arayan var ki, gözümü bir 15 dakika kapatamıyorum. Neyse ki sesimin halini duyan “Fazla yormayayım” diye kapatıyor.

Benim bu “rahatsızlığı nedeniyle yazamadı” notlarının çok sık olduğunu söyleyip, iki misli yaşına karşın daha bir kez bile köşesinde böyle bir not çıkmadığını başıma kakarak her seferinde beni makaraya saran Attila (Aşut) Abi, belli aralıklarla bu notları koydurup ne kadar okunduğumu ölçtüğümü yazmıştı.

Haksız da değil; arayanları bir kenara not ediyorum. Bu kez not ettiklerim arasında onun adı yok!

Neyse, arayanlar genellikle cepten arar, ev telefonu uzun zamandır çalmadığından var mı yok mu unutuldu.

Varlığını unuttuğumuz telefon, Perşembe öğleden sonra yattığım yatağın başucunda tatlı tatlı çaldı. “Tatlı tatlı” diyorum, çünkü köşede “rahatsızlığından” notu çıkınca çalan her telefonu “Geçmiş olsun” araması sanıyorum. Ne yalan söyleyeyim, hoşuma gidiyor.

Açtım. Karşıda acayip ciddi bir ses; “Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube’den arıyorum. Kiminle görüşüyorum?” dedi.

Hoppala! Hadi Emniyet’ten arasınlar, ama niye Asayiş Şube?

Kibarlığı elden bırakmayıp; “Kiminle görüşmek istemiştiniz?” dedim.

Bu kez biraz serte bağladı; “Asayiş Şube’den arıyorum. Komiser bilmem kim (söylediği ismi unuttum, iyi mi), kiminle görüşüyorum” diye bastırdı.

O serte bağlayınca ben de “siz”li konuşmayı bırakıp, “sen”e geçtim. “Kimi aramıştın?”

“Kimliğinizi bildirin, sonra bütün detayları aktaracağım” dedi.

“Kimi aramıştın?” “Kiminle görüşüyorum?”, “Kimi aradın?” soruları birkaç kez yinelendi aramızda. Karşıdaki “komiser” kızdı sonunda: “Bir yavşağı aramıştım, o sen misin?” dedi.

Yavşak derken “v”yi de bayağı vurgulu ve uzatarak söyledi.
Zaten konuşacak halim yok, sohbet de uzadı, ben de ağız dolusu ve “s”lere vurgu yapıp uzatarak “Hassss…tir, lan!” deyip kapattım.
Sonra da pişman oldum. Biraz da keyifli bir zamanımda olsaydı, bir isim sallayıp muhabbeti uzatsaydım, o beni kim bilir nasıl dolandıracağını düşünürken ben de onunla makaramı yapsaydım…
Ortalık hastalığı falan deyip geçmeyin, insanda makara yapacak hal bile kalmıyor.