Küçücük köylerde, mezralarda, dağ başlarındaki komlarda bir komşu başka bir komşuyla, Allahın her günü tarla, ağaç, keçi, çeşme, su, arık meselesinden tartışıp, iş cemaat ve muhabbetle bir türlü çözülemediğinde, hiddetli küfürler ve sonra tekme tokat kavga başladığında, yenik ve galip olsun, günün sonunda kavganın da meseleyi halledemediğini fark eden o insancıklar bir dua gibi şu lafı ederlermiş: “Ax vişt u çor sate waxte Kırmanciye* bıbiyene!” (“Ah yirmi dört saat o eski zamanlar geri gelseydi!”)

Çünkü “eski zaman”, hak ve adalet dolu bir “doğal düzen”, yasa ve hukukun ifadesi “yeni zaman” ise vefasızdır. Eski zamanda, güçlü olan “bileğinin hakkıyla” kazanır, meseleler “mertçe” halledilir. Yeni nankör dönem, parası pulu olanı haklı, mazlumu ise hep mağlup çıkarır. Anadolu köylüsü boşuna, “ekende yok biçende yok, yiyende ortak kaltak Osmanlı” küfrünü etmemiş. Ol sebepten, o biçare, okumaz yazmaz köylüler, bir entelektüel gibi yasal düzene bir türlü uyum sağlayamamış.

Yasal düzene uyum sağlanamayan bir yerde, yasal dile uyum da kolay iş değildir. Anadille başka bir dil arasında önemli bir fark vardır. Doğal ve ilk tepkilerimizi, sesimizin tonundan rengine dek hissettiklerimizi, yüz ifademizi, şaşkınlığımızı veya yıkılışımızı, gözlerimizdeki feri yansıtan dil, yalnızca anadilidir. Hak’a yumurta, kemer’e taş, bon’a ev, non’a ekmek, haskerdene’ye sevgi, lawık’e türkü, thomır’a saz, khan’a eski, newe’ye bir sabah yeni demek öyle kolay değildir. Mesela, ağır bir acı karşısında köylülerin ağzından çıkan “way lemine!” sözü kadar etkili -başka hiçbir dilde- bir söz -en azından ben- işitmedim.

Bugünlerde küçücük yerküre en hareketli günlerinde. Uçsuz bucaksız boşluktaki klasik dairesel hareketi, içinde doğal bir deprem veya okyanus kıyısındaki felaket bir tsunami anlamında değil, üstünde yaşayan milyonlarca insan yollarda, yeni bir hayat arayışında. Kaçak göçmenler, savaş artığı mülteciler ve Bauman’ın isabetli sözcüğüyle “atık” durumundaki yoksullar, kıtalararası bitmeyen bir yolculukta. Kim olduğu bilinmeyen, rengi, kökeni, dili, doğum yeri, ırkı farklı insanlar uzun yolculukların sonunda kaybettikleri bir şeyi arıyorlar. Bu arada, hepsi ve birer birer, kısacık hayatlarında, eskilerde kalacak, bir daha dönmeyecekleri bir dönemi kesin olarak kapatıp, yepyeni ve bilinmez bir dönemi de başlatmış oluyorlar.

Kendisi de “Make America Great Again” nostaljisi peşinde olan Trump daha dün, Meksika’dan Amerika’ya yürümekte olan ve “yeni bir hayat” arayan insanlara “ordumuz sizi karşılayacak” dedi. Bundan daha bir kaç yıl evvel Erdoğan, “Ortadoğu’nun lideri”, yaveri Davutoğlu ise “Yeni Osmanlı” havalarındaydılar ki bu rüyalar, Suriye’nin kızgın çöllerinde kısa zamanda -ve iyi ki- berhava olup gidiverdi.

Herkesin bir nostaljisi var: Bu satırların acemi kelime oynatıcısı için yetmişli yıllar ve sokaklara dökülen anadildeki sözcükler birer hayaldir. Bu, sosyalistler için “Ekim Günleri”, İslamcılar için “Medine Sözleşmesi”, utanmak bilmez liberaller için “AKP’nin 2007’li yılları”, IŞİD için “İslam Devleti”, demokratik hukukçular için eski “Avrupa Demokrasisi”dir.
Dünyanın çoğunluğu, emeğiyle geçinen milyarlar için nostalji, eşit yurttaş olmak, sömürülmemek, karnını doyurmak, gelecekten korkmamak, düşünce özgürlüğü ve ifade hakkıdır. Bu ülkenin en az yarısı için -artık yıkıldığı herkesçe kabul edilen- Cumhuriyet’tir. Hanedan’ın kabalığı, görmemişliği, soygunculuğu, çapsızlığı, zalimliği karşısında Köy Enstitüleri, Halkevleri, 1961 Anayasası, akıl, bilim ve aydınlanmanın “altın yılları”dır.

Kuşkusuz ki “eski doğal düzen”, “eski zamanlar” ya da “Cumhuriyet” kendiliğinden geri gelmeyecek; ama onu hayal etmenin, uğruna dövüşmenin, yeni ve daha ileri bir formatta kurmanın hayali cihana değer..

Waxtê Kırmanciye: Eski doğal düzen.