O’nun karanlık dünyası

Sakin ve küçük bir Amerikan kasabası olan Derry'de kanalizasyon dehlizlerinde yaşayan palyaço kılıklı korkunç yaratık Pennywise ile 27 yıl önce savaşan, kendilerine Kaybedenler Kulübü ismi veren yedi çocuk birer yetişkin olduktan sonra yaratık yeniden harekete geçince bir kez daha kasabaya geri dönmek zorunda kalır. O dönemde yaşadıklarını ve yaratığa karşı verdikleri savaşın detaylarını unutmuş olan bu kişiler bir yandan geçmişlerini hatırlarken bir yandan da güçlenen yaratık ile bir kez daha karşı karşıya gelirler. Stephen King’in yazımını dört yılda tamamladığı It isimli romanından uyarlanan ve birinci kısmı 2017’de vizyona giren filmin bu ikinci kısmında tüm olayların nasıl sonlandığını izliyoruz. Film neredeyse 3 saat sürüyor, bazılarınıza bu süre biraz uzun gelebilir ancak bin küsur sayfalık bir romanı ve iki jenerasyon süren bir hikâyeyi toparlamak ve finaline ulaştırmak için filmin makul bir akışı vardı. Ama makul olmak bazen yetmiyor.
Pennywise Neydi ne oldu?

1990 yapımı It isimli mini dizinin en meşhur sahnesi ‘Yaşlı Kadın Sahnesi’dir. Benim de en merakla beklediğim sahne bu idi ki filmin de bence en korkunç, en güçlü sahnesi buydu. Kaybedenler Kulübü’nden Beverly ile Mrs. Kersh isimli yaşlı kadının sahnesinde yeni bir şey fark ediyoruz. Pennywise kitaptan öğrendiğimiz üzere aslında dünya dışı bir varlık. Hatta King’in Macroverse adı verdiği başka bir düzlemden. Ölüm Işıkları denilen şey de bu düzleme verilmiş bir isim. Kısacası milyar yıllık şeytani sembolik bir güç. Orijini olarak elimizde bu bilgiler varken bu filmde tam da bu sahnede başka bir hikâye karşımıza çıkıyor. Bev duvarda asılı olan eski bir fotoğrafa baktığında, fotoğrafta küçük bir kızın yanında duran Pennywise’ı insan formunda görüyoruz ve Kersh de bunun üzerine ‘Babam sirke katılmıştı,’ diyor. Yani Mrs. Kersh’in Pennywise’ın kızı olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Bu Pennywise’ın geçmişi ile ilgili tamamen yeni bir versiyon. Bunun, şekil değiştirebilen düşmanın Bev için kurduğu bir tuzak mı yoksa yönetmen Muschietti’nin yeni hikâyeler çıkaracağına dair bir kaynak yatırımı mıydı zaman içinde göreceğiz.

Filmin James McAvoy, Bill Hader, Jessica Chastain gibi isimlerden oluşan harika bir oyuncu kadrosu var. Yönetmen ise Guillermo del Toro’nun 2013’te bizlere sunduğu bir isim, Andy Muschietti. Kendisi başarılı bir iş çıkarmış; renk paletini çok zengin kullanmış, geçmiş ve gelecek geçişlerini kamera hareketleriyle öyle iyi sağlamış ki zaman atlamasına rağmen sahneleri tek plan çekim gibi tamamlamış. Senaristi gayet deneyimli bir isim, Anabelle, The Nun ve The Cabin House gibi korku filmlerinden bildiğimiz Gary Dauberman. Ama tüm bu güzel pakete rağmen bir sorun var o da basitçe şu; film komedi ve korkunun tuhaf bir karışımı olmuş. Bill Hader’ın yarattığı bıkkınlık içinde olan stand-upçı Richie karakteri diğer karakterler arasında parlamış ancak bu karakterin özellikle tek cümlelik komedi atışları filmin ciddi korku unsurlarını biraz fazla törpülemiş. Zaten uzun süren filmde yavanlaşmaya başlayan korkunun havada buharlaşmasına sebep olmuş. Hızlıca yetişkin karakterleri bizlere tanıtan film gene hızlıca karakterleri bir araya getirmiş. Bir araya getirdikten sonra hepsini tek başına serüvene yollayan yönetmen her birinde aynı formülü kullanmış.

u formül aynen şu; Derry’de dolanırken çocukluğundan bir anı/travma hatırlayan karakter Pennywise ile karşılaşır onunla savaşır. Bu şekilde uzun bir süre tekrara düşen filmin bu sahneleri, yaşlı kadınlı sahne dışında, gerçek anlamda korkutucu da değil. Bunun üzerine finale doğru sembolik şeytan Pennywise’ın olduğu bölümlerin de fazla dağınık ve rastlantısal gibi duruyor olması ile klişelere doğru kaçışan bir film kalmış elimizde.

MESAJ İÇERİKLİ KORKU TÜRÜ

Yeni korku filmlerine giden seyirci filmden bir alt metin, toplumla, bireyle, insanlıkla, ırkla, aile kavramı ile ilgili büyük yorumlar beklemeye başlar oldu. Bu perspektifte bu filmi açıkçası ben bu tür sevdasına oturtamam. Bu yaratığın bireylerin korkularından beslendiği, bu sayede daha güçlendiğini biliyoruz. Taciz, zorbalık, cinsiyet konusunda korku yaşayan bir grup da var elimizde. Ama buralardan bir türlü güçlü şerh koyamıyor film. Hele ki bu minvalde filmin ilk açılış sahnesinde kullandığı gay çiftin hikâyesini de kaba bir şekilde sömürdüğünü düşünüyorum. O yüzden çok korkutucu olmayan, komedisi bazen ayar kaçıran ve alt metni silik kalan bir fantastik korku filmi bu. Gene de ilk filmi izlemiş veya kitabı okumuş seyirci için iyi prodüksiyonlu, başarılı oyuncuları bulunan bu filmi izlemek keyifli olacaktır.