Ölü işçiye emniyet kemeri takmak

Ülkemiz insanları adına kaza denilen olaylar sonucunda ne yazık ki ölmeye devam ediyor. Hafta sonu trafik teröründe yaşanılanlar, ardından bir tersanede meydana gelen iş cinayeti ve bu olayın akabinde yaşananlar. Tüm bu yaşandıklarımıza baktığımızda kaza kelimesi gerçekten anlamsız kalıyor.

Ve aklımıza Nâzım ustanın Hoş geldin Bebek şiirindeki dizeleri geliyor ister istemez:

Hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor kuşpalazı, boğmaca, kara çiçek sıtma,
ince hastalık, yürek enfarktı, kanser filan
işsizlik, açlık filan
tiren kazası, otobüs kazası, uçak kazası, iş kazası yer depremi, sel baskını
kuraklık falan…..

1961 yılında yazmış bu dizeleri büyük şairimiz. Aradan geçen 61 yılda değişen hiç bir şey yok. Sanki insanımızın kötü kaderiymiş gibi süregeliyor tüm bu olumsuzluklar. Oysa biz biliyoruz ki ne kader ne de kaza bu yaşanılanların sebebi.

Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğünde kaza kelimesinin karşılığında şunların yazıldığını görüyorsunuz: “Kaza: İstem dışı veya umulmayan bir olay dolayısıyla bir kimsenin, bir nesnenin veya bir aracın zarara uğraması.”

Oysa ülkemizde trafik ve iş cinayetlerinde meydana gelen yaralanma ve ölümlere baktığımızda ve bu olayların oluş biçimleri neden sonuç ilişkisi bağlamında irdelendiğinde hiç de istem dışı veya umulmayan olaylar değil. Bilakis insanların bile, bile bedensel zarara uğramalarına ya da ölmelerine sebep olan olaylar hepsi de.

Bunlar üzerinde sayfalarca yazabilmek mümkün ancak ben bu yazımda asıl son ölümlü tersane “kazasına” değinmek istediğimden bu konuya geçeceğim.

Yalova’da bir tersanede 19 yaşında genç bir fidanı yitirdik, Yasin Demirdağ isimli bu gencimiz çalışırken yüksekten düşme sonucu ne yazık ki yaşamını yitirdi. Yüksekten düşme iş cinayetlerinde sabıkalı bir sektör olan gemi yapım, onarım sektöründe en sık yaşanan “kaza” türlerinden biridir. Bir dönem abartısız her gün iş cinayetlerinin yaşandığı bu sektörde işçilerin protestosuna karşılık dönemin Çalışma bakanı Faruk Çelik’in şu sözleri aklımıza geldi hemen:

"Ne eylemi, biz anlamıyoruz. Duyulacaksa duyuldu. Türkiye'nin gemi sanayiinden çıkması isteniyorsa bilemiyorum. Yatıyoruz Tuzla, kalkıyoruz Tuzla."

Faruk Çelik’in bu sözleri ettiği o günlerde Tuzla tersaneler bölgesinde her gün ölümlü iş kazaları yaşanıyordu.

Şimdi konumuza dönecek olursak; iş cinayetinde yaşamını yitiren bu gencimizin olay esnasında emniyet kemerinin olmadığını görüyoruz. Bu ciddi bir ihmal ve yüksekte çalışma kurallarına aykırı bir durum. Ancak ortada daha vahim bir iddia var ki bu gerçekten kan dondurucu ve her türlü insani yaklaşımdan uzak. Çünkü yüksekten düşerek ölen işçiye olay sonrası emniyet kemeri takılmaya çalışıldığı, üstelikte bunu İş güvenliği uzmanının yaptığı iddia ediliyor. Basına yansıyan görüntüleri izlediğimizde daha sonra bu olay sebebiyle arbede yaşandığı ve cesede emniyet kemeri takılmasını engellediği iddia edilen işçilerin işveren temsilcileri ile yumruk yumruğa kavga ettikleri görülüyor.

Şimdi burada durup bir noktaya daha değinmeliyim. Bazı yandaş basın organlarının meydana gelen arbedenin gerçek nedeninden söz etmeyerek ÖLEN İŞÇİNİN YANI BAŞINDA KAVGA ETTİLER gibi başlıklar attıklarını görüyoruz. Bu ülkemizde yandaş basın organlarının bırakın gazetecilik etiğini ne kadar ahlaktan uzak olduklarının çok net bir kanıtıdır.

Beni takip eden okurlarımızın hatırlayabileceği gibi son yazımda bir Yargıtay kararından yola çıkarak İşçi sağlığı ve İş güvenliği konusunda Ortak Sağlık Güvenlik Birimlerinin (OSGB) etkinliği, hizmet kaliteleri gibi konulara değinmeye çalışmıştım. 6331 Sayılı yasa gereği işyerlerinin İSG konusundaki denetimlerinin adeta işverenlerin öz denetimlerine kaldığı, İş güvenliği uzmanlarının işverenlerin kadrolu elemanları ya da ücret ödeyerek hizmet aldıkları kuruluşların elemanları olduklarını bununda işveren talimatları dışında özgürce görevlerini yerine getirmeleri konusunda engeller oluşturduğundan söz etmiştim. Bu aslında sadece benim görüşüm değil konuyla ilgili neredeyse tüm çevrelerin ortak görüşüdür.

İşte endişelerimize neden olan somut örnek son yaşanılan bu hadise değil mi?

İşverenler işçilere kanun gereği İşçi sağlığı ve İş güvenliği ile ilgili her türlü eğitimi işe başlamadan önce vermek zorundalar bunu da uzmanları aracılığı ile yapıyorlar. Bunun yanında sadece eğitim değil iş başında kullanacağı koruyucu malzemeyi de vermeleri gerekiyor. Emniyet kemeri de bu malzemelerden biridir. Ancak bu malzemenin işçiye verilmiş olması işvereninin sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Çünkü malzemenin kullanılıp kullanılmadığının denetimi de işverene ait. Yani işçi koruyucu malzeme ya da ekipmanı kullanmazsa işverenin işçiyi uyarması ve hatta kullanmamakta ısrar etmesi koşulunda ona yaptırım uygulaması gerekiyor.

Şimdi bu elim hadiseye döndüğümüzde bilebildiğimiz kadarıyla yüksekte emniyet kemersiz çalışan bir işçi ne yazık ki düşerek hayatını kaybediyor. İşçinin emniyet kemersiz çalışmakla ihmali elbette ki ayrı bir tartışma konusudur. Ancak burada denetim sorumluluğu olan işveren ve işveren vekili konumundaki uzmanın sorumluluklarını belirli ölçüde def edecek bir eyleme kalkışması yani ölü işçiye emniyet kemeri takmaya çalışması şayet iddialar kanıtlanırsa gerçekten vahimdir.

Konunun ilgili tarafları İSİG Meclisi gibi sivil toplum kuruluşları özellikle Limter-İş Sendikası mutlaka bu olayın peşini bırakmayacaklardır. Biz de emek basını olarak konuyu takip etmeye devam edeceğiz. Ancak bu olayların tekrarlanmaması 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasasında köklü değişikliklerle mümkündür. Bu değişikliklerin başında da İş Güvenliği uzmanlarına mutlak bir özerklik ve iş güvencesi sağlanması ile mümkün olabilecektir.