Spiker, Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’da iftarda kanaat önderlerine “Açıklamalar yapıyordu. Kısa bir ara verdi. Birazdan devam edeceğini sanıyoruz” diye dayanamayıp araya girdiğinde aranın üzerinden 1 dakika 11 saniye geçmişti.

1 dakika 11 saniye bir televizyon yayınında çok uzun bir zamandır. O kadar uzun ki, Erdoğan’ın hiçbir konuşmasında araya girme cesareti gösterilemezken araya girildi ve Cumhurbaşkanı’nın suskunluğu spiker tarafından kesildi.

Sanırım izlemişsinizdir, hafta sonunda Diyarbakır’da yaptığı mitingin ardından bölgedeki 21 ilin kanaat önderlerine verilen iftarda konuştu Erdoğan. “Diyarbakır’ın miting alanındaki tarihi duruşuyla milletimizin kardeşliğine uzanan ellere esaslı bir cevap verdiğine inanıyorum” dedi.

Şimdi bu cümlede de ben biraz duracağım; “miting alanı” bir alan değil caddeydi! Her zaman İstasyon Meydanı’nda yapılan mitingler bu kez meydana açılan caddede yapılmıştı ki, dar ve uzun cadde üzerinde toplanan kitle kalabalık görünsün, sonradan sosyal medya ortamlarında miting alanı boşlukları gösteren münafıklara gün doğmasın. İyi de oldu, kalabalık olmayan kalabalık, oraları ve bu işleri bilmeyen televizyon izleyicisine kalabalık gibi göründü.

İşte o iftarda konuşurken, ne olduysa oldu, “Diyarbakır terör örgütünün siyasi uzantıları başta olmak üzere…” dedi ve sanki yayın kesildi. Daha doğrusu konuşmayı izlerken ben öyle sandım, ekran dondu sandım. Meğer donup kalan Erdoğan’mış!

Tam 10 saniye gözü promptera dikili öylece durdu, ki o halde 10 saniyelik bir duruş da epey uzundur televizyonda. Sonra korumasını çağırıp bir şeyler söyledi. Yazılıp çizilen söylentilere göre, ilgili kişi namaza gittiği için prompter sahipsiz kalıp donmuş, Erdoğan da “Benim iznim olmadan”, “namaza mı gidilir” ve “dangalak” gibi ifadeler kullanarak tepki göstermişmiş.

Ne yalan söyleyeyim, konuşmayı izlerken ben bunları duymadım. Aslında prompterın donması üzerine Erdoğan’ın donup kalması karşısında ben ekran başında donup kalmıştım.

Sen hatipliği ile ünlü bir kişi ol, o ünün sınırları aşmış olsun, prompter durunca araya sıkıştıracak birkaç cümle bulama, sus ve cümlen öylece yarıda kalsın… Olacak şey değil!

Neyse, insanlık hali, demek oluyor böyle şeyler.

Son günlerde prompterlı ya da promptersız konuşan iktidar erbabı susmadığı zamanlarda sık sık Kandil’den söz etmeye başladı.

Dün Murat Yetkin de ordunun Kuzey Irak’ta PKK üslerine karşı büyük bir operasyon sinyali verdiğini yazmış, Kandil’e işaret etmiş, bunun seçimden önce mi sonra mı olacağı noktasını açık bırakmıştı.

Aslında sadece ordu değil; Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı da aynı sinyali veriyorlar.

Erdoğan, “Afrin’de zaferi yakaladık, sıra Kandil’e de gelecek” dedi. Son Başbakan Binali Yıldırım ise, “Irak’ın kuzeyinde varlığımızı iki katına çıkardık. Tam olarak 11 tane üs bölgemiz oldu” diyerek sözü edilen büyük operasyonun zaten başlamış olduğunu düşündürttü.

En son da geçen gün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kandil operasyonu ile ilgili bir soruya yanıt verirken; “Eskiden ‘Kandil’e şöyle, böyle gideceğiz’ derken. Şimdi ‘Kandil’e az kaldı, merak etmeyin’ diyoruz. Orada bir hain yapıyı bırakmayacağız” dedi. Dün de o açıklamalarını; “Kandil bizim için artık uzak bir hedef değil. Kuzey Irak bölgesinde Hakurk hattında birçok noktaya kadar epey bir yer ele geçirildi” diyerek sürdürdü. “Kandil, Türkiye için güvenli bir yer haline getirilecektir. Kimsenin endişesi olmasın.”

Eskiden, biliyorsunuz, seçime üç ay kala İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları istifa eder, onların yerine bağımsız bakanlar atanırdı, seçimin iktidar müdahalesine maruz kalmasını engellemek adına. Son referandumla yapılan Anayasa değişikliği ile bu madde kalktı ve maşallah İçişleri Bakanı Soylu sıkı kampanya yürütüyor.

Kampanyanın sonuna doğru Kandil’e girilir mi, Kandil alınır mı, bunun seçim sonucuna etkisi olur mu?

Spekülasyona gerek yok aslında, şunun şurası 20 günden az zaman kaldı, göreceğiz!