Tek-tanrılı üç büyük dinin kitaplarının evreni yaratacak kadar kudretli ve her şeyi bilen bir tanrı tarafından yazılmış olamayacağının küçükten büyüğe, basitten karmaşığa birçok bilimsel kanıtı var. Bu kanıtların en sıradanı Tevrat, İncil ve Kuran’da bir kere bile dinozorlardan söz edilmeyişi olsa gerek; 3300 yıl önce, 2000 yıl önce ve 1400 yıl önce yaşamış insanların hiçbiri 65 milyon yıl önce soyları tükenen canlıları bilmiyordu. Din doğaüstü değil tümüyle sosyolojik bir olgu olduğu için bunda bir sorun yok. Ama sürekli gelişip ilerleyen bir dünyada dindarlar için ciddi sıkıntılar var tabii; ABD’nin radikal Hıristiyanları önce dinozorların varlığını reddetti, ardından insanlarla eşzamanlı yaratılıp onlarla birlikte yaşadığını söylediler. Şimdiyse aslında İncil’in dinozorlardan gizli gizli söz ettiğini iddia ediyorlar -2013’te Dinosaurs and the Bible adlı bir kitap yayımlandı; biyoloji eğitimi görmüş yazar Brian Thomas İncil’den dinozor çıkarabilmek için başta Genesis (yaratılış) ayetleri olmak üzere öyle zorlama yorumlar yapıyor ki, okurken ‘başkası adına utanmak’ denen şeyi çok derinden yaşadım…

Ortodoks Yahudiler ve radikal Müslümanlar bu dinozor meselesini hiç dert etmiyor. Gerçi bazı köktendinci Yahudi cemaatlerinin “Şabat günü çalışmayacaksın” emrini ‘kitabına uygun’ şekilde yenebilmek için bilimsel düşünceyi araç olarak kullandıkları malum -Cumartesi günü çalışmak, alet kullanmak vs. Yasak, bu yüzden Şabat günü mesela telefonla arama yapmak için parmaklar yerine özel bir kalemin kullanıldığı bir düzenek, kat düğmelerine parmakla basmayı gerektirmeyen bir asansör ya da tekerlekleri çevirmeden kullanılabilecek bir tekerlekli sandalye gibi teknolojik olanakların peşinde koşuyorlar ama Tevrat’ın bilimdışılığı onları hiç ilgilendirmiyor. Müslümanlarınsa Şabat gibi dertleri de yok; kafirlerin ürettiği her türden bilimsel/teknolojik gelişmeyi takip edip kullanabiliyorlar ama konu bilimsel düşünce üretimine geldiğinde iş tamamen değişiyor.

Bilim ile dinin -özel olarak İslam’ın- birbiriyle uyuşmadığına dair tartışmalarda Müslümanların atıfta bulunduğu meşhur hadisi bilirsiniz: “İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız.” Bu hadisi öne sürerek “Peygamberi böyle buyuran, ilme bu kadar saygı gösteren bir din nasıl bilimdışı olabilir ki?!” diyorlar. Lakin bu söylemin aksadığı iki nokta var: İlki, hadis külliyatında bilime saygı ile ilgili hadislerin sayısının batıl inançları güçlendirerek derin bir dinsel itaat sağlamaya çalışan hadislerin yanında bir elin parmakları kadar bile olmayışı… İkincisi daha fena: 700 yıl önce yaşamış İbn-i Cevziyye’den günümüzde yaşayan Abdullah Faisal’a kadar birçok din adamı ve hadis araştırmacısı bu hadisin ‘uydurma’ olduğunu belirtiyor (bkz. 100 Fabricated Hadiths, Shaikh Abdullah Faisal, London, 2000) Yani İslam’ın bilimsellik ve rasyonel düşünceyle sağlam bağlarını göstermek için ‘Çin’deki ilim’ örneğine sarılan Müslümanların elinde artık o hadis bile yok!

Ama asıl üzücü ve ürkütücü olan şu ki, Müslümanların çoğu bilimsel düşünceyle ilgili hadis yokluğundan hiç de şikayetçiymiş gibi görünmüyor. Bu yüzden, mesela 2017’nin Türkiyesinde, satranç oynamanın ve oynayanları izlemenin insanı nasıl günaha soktuğuna dair fetvalar verilebiliyor. Bu da bir şey mi, fetva sahibi Cübbeli Ahmet Bey’i yobazlıkla itham edenlere karşı bir Müslüman çıkıp youtube’da videonun altına şöyle bir yorum yazabiliyor mesela: “Ya kardeşim ister inan ister inanma gerçektende satranç oynamayı hatta Peygamberimiz bile söylüyor Haram ya satranç oynamak haram oynama bu kadar ölmüyorsun üstelik cehennemden kurtuluyorsun adam sana iyi bir şey söylüyor kötü değil ki”

Dinin bu kadar uyuşturucu olduğu başka bir tarihsel dönem görülmemiştir herhalde! Ama bu sefer Marx’ın söylediği anlamda ‘sömürünün verdiği acıları dindirme aracı’ olarak değil, gerçekten de insanları uyuşturmak, bilinçlerini yok edip yönlendirmek için kullanılan bir uyuşturucuya dönüşmüş durumda… 15 yıllık AKP iktidarının Türkiye’ye sunduğu hizmetlerin en büyüğü bu işte: Dini bonzaiye dönüştürmek...