Avcılık turizmi yasalarla korunan cinayettir. İstanbul Film Festivali’nde yer alan ve bir insanın tatilde neden bir hayvan vurmaya gitmek isteyeceğinin cevaplarını veren Safari belgeselinin etkisi umarım kalıcı olur

Safari: Cinayet turizmi

İstanbul Film Festivali’nde izlediğim önemli filmlerden pek çoğu insan, hayvan ve doğa ilişkisi ile ilgili çarpıcı hikâyeleriyle sanatsal değerleri dışında seyirciyi sorgulamaya yönlendiren filmlerdi; avcılığı mercek altına alan Safari belgeseli ve avcılığın insanlık dışı oluşunu duygusal bir kara mizahla anlatan Spoor filmi ve aşkı farklı bir açıdan anlatan hikâyesinin arkasına endüstriyel hayvan katliamını yerleştirmeyi tercih eden On Body and Soul örneklerinde olduğu gibi.

Safari: Bir vahşetin turizmi

Avusturyalı yönetmen Ulrich Seidl’ın bu belgeseli son derece rahatsız edici bir gerçeği gözler önüne seriyor. Afrika Namibya’da Avrupalı bir çiftin av turizmine hizmet eden lüks bir otelinde geçen film avcı turistlerin av sürecini kamerasını sakınmadan her aşamasıyla gösteriyor. Bu vahşete hizmet etmek zorunda bırakılan Afrikalı yerel sınıfı da konusuna dahil ediyor. Avcılık turizmi yasalarla korunan cinayettir. Avcıların motivasyonu veya bir insanın tatilde neden bir hayvan vurmaya gitmek isteyeceğinin cevaplarını bu belgeselde bulmak mümkün. Avcılarla yapılan röportajlarda konuşan avcıların bir noktada ırkçı bakış açılarını ve silah hayranlıklarını görüyorsunuz. Özellikle otelin sahibi olan çiftin avcılık aşklarını rasyonelleştirmek için sundukları politik bakış açıları dudak uçuklatıcı cinsten. Ayrıca bu röportajlarında avcıların avlanma anını anlatırken sarf ettikleri cümleler adeta eroin bağımlılarının yaşadıkları rush deneyiminden farksız.

Zürafanın derisini yüzmek

Süreç, avcıların sahada iz sürmesi, hayvanı vurması, vurularak kaçan hayvanın yerini tespit etmesi, hayvan bulunduktan sonra avcıyı ‘Avcıya selam olsun!’ ritüel cümlesi ile selamlamaları ve en son olarak da öldürülen hayvana poz verdirterek onun arkasına geçip zafer fotoğrafı çektirmeleri ile son buluyor. Ancak esas kabus bunların ardından başlıyor. Avlanan hayvan kesimhaneye götürülerek paramparça edilip derisi yüzülüyor. Filmde öldürülen hayvanların sıralaması zebra ve zürafa gibi mükemmel görünüşlü hayvanlarla son buluyor. Ve sıra zürafaya geldiğinde avcılığın ne tür bir hastalık olduğunu ve bu görkemli hayvanın öldürülmüş olmasının normalleştiremeyeceğini görüyorsunuz. Yönetmenin av turizmine karşı olup olmadığını anlamak filmin final replikleri ile güçleşiyor. Yönetmen bu muğlaklığı seks turizmini ele aldığı Paradise filminde de yapmıştı. Ama bu denli korku dolu dehşet dünyasını gözler önüne serdikten ve bunca yolu geldikten sonra neden bunu tercih etti anlamak güç. Kasten rahatsız etmek adına bile bile uyguladığını düşündüğüm yönetmenin bu özelliğini samimi bulmuyor ve hiç sevmiyorum. Ve bu yüzden bu belgeselin son 3 dakikasını ciddiye almıyorum.

Adiliğin boyutu

Yönetmen belgeselde değinmemiş olsa da av turizminin daha iğrenç bir yüzü daha var; vahşi hayvanların üretim merkezlerinde yetiştirilip, sakinleştirici verilerek avlanmak üzere araziye salınması. Hayvana kurtulması için hiçbir şans bırakmayan bu sistemin adiliğini tarif etmek mümkün değil. Öldürdüğü aslanın arkasında tüfeği ile gülerek poz veren Melissa Bachman’ı belki hatırlarsınız. O karedeki aslan da bu çiftliklerde üretilen bir kurbandı. Zaten avcıların öldürdükleri vahşi hayvanların fotoğraflarını sosyal medya hesaplarından paylaşmadıkları bir gün geçmiyor; ‘Bugün dev gibi bir Afrika domuzu öldürdük. Ne kadar eğlenceli.’ diye yazarak zafer fotoğrafını paylaşan Sabrina Cortagelli’yi unutmamalı. Biz avcılara her kadar soğukkanlı katiller desek de onlar avcılığı şiddetle savunmaya devam ediyorlar. Çünkü bu sandığımızın aksine büyük bir endüstri, devletlerin, belediyelerin desteklediği yasalarla korunan bir katliam ve işin içinde büyük paralar var. Bu sebeple silah ile paralel ilerleyen avcılığın yasaklanması konusunda umudum neredeyse yok.

Afrika’nın İsviçresi

Avrupa’da 7 milyona yakın, Amerika’da 20 milyondan fazla kayıtlı avcı bulunuyor. Ve avcıların yurtdışında tercih ettikleri ilk ülke Afrika. En ucuz bir kişilik av turizminin maliyeti 3-4 bin avro dolaylarında ve bu rakam vurulacak hayvanın türüne göre 20 bin avroya kadar çıkabiliyor. Belgeselin geçtiği Namibya da, ekonomik bağımsızlık sağlayamadıkça sözde bağımsızlık içinde bulunan Afrika ülkelerinden sadece biri. Şimdilerde turizm sayfalarında bu ülkeye Afrika’nın İsviçre’si deniliyor. Ülkenin en büyük turizm kaynağı avcılık. Hal böyle olunca Afrika’daki pek çok hayvan türü Dünya Korunma Birliği (IUCN) tarafından kırmızı listeye alınmış durumda; Afrika antilobu, Afrika domuzu, Afrika yaban köpeği aşırı avcılık faaliyetleri dolayısıyla nesli tükenmekte olan hayvanlardan sadece birkaçı...