Şu sıralar en fazla merakımı çeken, bende zırt pırt gitme hevesi uyandıran, Kadıköy Belediyesi ve Beyoğlu Sahaflar Derneği işbirliği ile gerçekleşen Kadıköy Sahaf Günleri, 17 Haziran’a kadar devam edecek

Sahaf sokağı püfür püfür

Yazın yazacak şey de zor bulunuyor, söyleşi yapılacak kişi de derken haksızlık mı ediyoruz acaba? Yok, pek etmiyoruz. İKSV 46. İstanbul Müzik Festivali, bu akşam.

Şef Gerard Schwarz’ın yöneteceği İngiliz Oda Orkestrası ve Güher & Süher Pekinel konseri ile sona eriyor. Gerçi Haziran sonunda da İstanbul Caz Festivali 25. Yılını kutlayacak. Kamil Özler şefliğindeki TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası da açılış konserini yapacak. Nick Cave and the Bad Seeds ile Robert Plant’e gelince, onlar Temmuz’da.
Sadece müzik değil sinema da var. Ticari gösterime giren filmler dışında kültür merkezlerinde de film gösterimleri sürüyor. 5 Haziran’da başlayan UNIQ Açıkhava Film Festivali ise 11 Eylül’e kadar sürecek.

Şu sıralarda ise en fazla merakımı çeken, bende zırt pırt gitme hevesi uyandıran etkinlik, Kadıköy Sahaf Günleri. Bunu, ilk günü gidip orada üç saatten fazla kalmış biri olarak söylüyorum. Ne yazık ki her gün gitmem mümkün değil ama, iki-üç kez daha gidebilirim herhalde. Kadıköy Belediyesi ve Beyoğlu Sahaflar Derneği işbirliği ile gerçekleşen Kadıköy Sahaf Günleri, 17 Haziran’a kadar devam edecek.

Bence Kadıköy’de olabilecek en uygun yerdeler: hepimizin Nazım Hikmet Kültür Merkezi sayesinde aşinası olduğu Ali Suavi Sokak’ta. Gerçi Opus Amadeus Oda Müziği Festivali konserlerinin müdavimleri, bu güzel sokağı konser mekânlarından Surp Levon Kilisesi’nden de tanır.

Ama bu altı gün içinde bir sahaf esintisi her şeyi bastırmış durumda. Çağatay Yaşmut’a orada randevu vermiştim. Benden önce gelmiş. Az sonra da eski gezme arkadaşım Ercan göründü, nasıl olsa oradayımdır diye beni arıyormuş. Ben o vakte kadar Lütfü Seymen’in Müteferrika standını bulup (zaten adres verenlere sokağa girer girmez rastlamıştım) iskemlesine de el koymuştum. Lütfü, çok isteyip bir türlü bulamadığım “Hayvan Çiftliği /Animal Farm çevirisini bulmuştu[S1] : Halide Edip Adıvar’ın Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasından 1954’te çıkan çevirisi... Gerçi bende büyük boy, resimli 1966 baskısı vardı ama, ‘Maarif Vekâleti” dizisinin o tertemiz bembeyaz kapaklı, tasarımını da sevdiğim küçümen boylu kitaplarının yerini hiçbir şey tutamaz.

sahaf-sokagi-pufur-pufur-474039-1.

Aynı seriden Hayrullah Örs’ün çevirdiği, Ksenophon’un “Anabasis”ini de buldum. Birkaç stand ötede karşıma Hürriyet Yayınları Büyük Klasikler dizisinin “Anabasis”i de çıkmaz mı? ‘Onbinlerin Dönüşü’. Transkripsiyonunu üstlenmiş redaktör çırağı olarak bana bugün bile kitapta isimleri verilen on bin karakter sahiden de varmış gibi geliyor. Bir de hiç hesapta olmayan bir Fransız bonbonu buldum. Maarif Vekâleti adı artık ‘Milli Eğitim Bakanlığı – M.E.B.’ olmuştu. Kitap da Fransız Klasikleri: 138 numarasını taşıyordu. “On Yedinci Yüzyıl Fransız Edebiyatından Seçme Mektuplar”, benim için günün sürprizi oldu. Etem D. Deriş çevirmiş, kitabın 100 sayfadan fazlası ise, açıklamalara ayrılmış: eserde mektupları bulunan yazarların biyografileri ve Özel Adlar İndeksi gibi.

Bir başka ezeli merak da gene peşimi bırakmadı: Beşiktaş’taki evde ciltlenmiş olarak duran kitaplar ile annemin daha sonra Çiftehavuzlar’daki kitaplığı... Şimdiki kafamla, güvenceye almak söz konusu değilse eğer kitap ciltletmem ama, aşina lacivertlere, biraz daha hoppa açık mavilere bürünmüş kitaplar da ilgimi çekmiyor dersem yalan olur. Önce bir Anatol France ile başladım. Fransız yazarlara biraz daha devam ettim ve bir Cronin buldum: “Cennetin Anahtarları” Annem çok severdi Archibald Joseph Cronin’i. Ben de öyle. Hele “Yeşil Yıllar” dendi mi akan sular dururdu. Küçüktüm, kitabın küçük anlatıcısının hayran olduğu Gavin’in rayların arasına sıkışan ayakkabısını kurtaramayıp tren altında kalması yıllarca aklımdan çıkmamıştı. Ama örneğin “Vavoçka”yı ne zaman, hatta nerede okuduğumu bile hatırlamıyorum. Olsun, aldım gene de. Nasılsa hatırlarım. Bu arada, kibar bir büyüğü olarak, “Don Camillo’nun Küçük Alemi”ni Çağatay’a bıraktım ama Selami İzzet Sedes çevirisi Sherlock Holmes hikâyelerinde gözünün yaşına bakmadım.

Sokak, sıcakta bile püfür püfür esiyor. Sahaflar da, meraklılar da genelde aşina. Benim gibi yürüme özrünüz varsa, çok sayıda kafe mevcut. Hafta arası Nâzım Hikmet’in bahçesinde bile yer bulunur belki. Sahaf Günleri’nde sadece aradığınız kitapları bulmakla kalmaz, çocukluğunuzu, gençliğinizi de yeniden yaşayabilirsiniz.