1938’den evveli, Rıza adlı aşiret büyüğünün Rayver adlı bir yeğeni de varmış. Rıza’nın evi Ağdat adlı bir ulu dağda, dev kartalların yüksek uçtuğu bir mekândaymış. Rayver namlı bir atıcı, keskin nişancı, uzun boylu, yakışıklı, zımeli parlayan bir cesur adammış. Aşiret liderliğinde gözü, Hene adlı bir dilberde gönlü varmış. Güzel Hene, tarihte her güzel kadının başına geldiği gibi pek çok erkeğin hayallerindeki dilbermiş. Rıza’nın oğlu Baba ile Rayver, alımlı Henecike aşık oluvermiş. Rıza bakmış, Baba ile Rayver, oğul ile yeğen bir kadın yüzünden birbirini vuracak, oğlum Hene’nin ellerinden uzak dur, hayallerinden kov onu, diyerek nafile uyarmış. Yine tarihte her zaman olduğu gibi, elbette aşk yüzünden Baba, babası Rıza’yı dinlememiş, Hene’yi sevmiş, hem öyle sevmiş öyle sevmiş ki, aşk acısından, saçlarını, kollarını, yüzünü, kalçalarını, alnını okşadığı Hene’yi ansızın öldürüvermiş. Aşk böyledir işte, adın Baba, baban Rıza olsa, kural değişmez.

Aşk üçgeninde şehvet, cinayet, dedikodu, keder gırla giderken, dağların ülkesine Abdullah adlı bir komutan gelmiş. Abdullah tüm aşiretleri gezmiş, dağlara, taşlara, komlara, mezralara varmış, köylülerin ayranını imiş, aşiret liderinden Munzur’da yıkanan çocuğa herkesin, gökte öten kuşun bile gönlünü çelmeye çalışmış. Hene’yi, Baba’yı, hırsından kudurmuş Rayver’i hemen öğrenen Abdullah, aşiret liderliği, devlet casusluğu, çuvallarca para, gıcır gıcır Macar tüfekler, bin bir türlü vaatle, kısa sürede Rayver’i yanına çekmiş.

Baba Hozat’a gitmiş, çipil bir kaymakamın haberiyle, kahvesini içmiş, babası için uzun uzun verilen nasihatleri dinlemiş, dönüşte elleriyle öldürdüğü, yüreğiyle ağladığı Hene’nin toprağından geçerken ansızın Rayver’in pususuna düşmüş. Ölüm sırası bu kez Baba’daymış, tetiği çeken Rayver’in para sayan parmağı, ölüsüne küfürler edense gizli ihanet konuşmaları yaptığı çatal diliymiş. Bu cinayet önce bir aşk cinayeti, kısa sürede bahanesi Hene bir yargısız infaz olarak dağların tarihine yazılmış. Ağdat’ta haberi alan Rıza, vay daha kara başıma neler gelecek, yeğen oğlu öldürdü, diye kendi kendine beddualar okumuş. Kaderin Rıza’ya yoldaş edeceği, sabah ışıklarıyla biten cemaatlerin büyük bilgesi Hüseyin, efkârlanma Rıza, beterin beteri var, demiş.

Rayver artık Abbasanlıların lideri, hükmü Baba’yı öldüren Abdullah’ın ordularının gizli istihbaratçısı, Ağdat’taki Rıza, sakalı bir gecede kırlaşmış, avurtları, boynu çökmüş, sesi kesilmiş, oğluna karalar bağlayan bir ihtiyarcık olmuş. Rayver’in namı, bir iki mevsime ileri harekâta başlayacak Bokır’daki askeri çadırlardan, Deşt’teki nahiye müdürünün konağına kadar almış yürümüş. Halk içinde Rayver’e çok korku, az saygı, askeri binalarda, çadırlarda, çelik müfrezeler içinde sırıtan ilgi artmış. Rayver bundan sonra bir kahramanmış, Abdullah’ın somun ekmeğini yiyen, on iki fişekliğini beline saran, atının kişnemesinden dağları titreten, Baba’yı, kuzenini bir sabah pususunda öldürmüş bir kahraman.

Rayver’in son ve en büyük kahramanlığı ise Koçgiri’den misafir, Rıza’nın konağının yanıbaşına sığınmış, dağlar ülkesinde tek mahareti bağlama çalıp, deyiş okumak olan bir yaşlı adamı, yanında karısı ile beraber kurşuna dizmek olmuş. Kahraman Rayver, yine akrabası olan Zeynelê Topi ve haydutlarını, Alişer ve Zarife’nin bir küçük çocukla yaşadıkları mağaraya göndermiş. Zeynel ile Alişer arasındaki ikrar, patlayan bir tüfekle bitmiş, Alişer’in kanlı bedeninin üstüne Zarifa hanımın başı düşmüş. Karı koca ölmüş, mağaradaki küçük çocuk, silahların sesinden ürkmüş, bir tencerenin altına kendini atmış, kurtulmuş. Rayver insan değilmiş, bir kahraman hiç, bir kurtmuş, kurdun dişine kan değmiş bir kere.

Küçük kahraman Rayver, 1938 işi hallolunduktan sonra, ordugâha çağrılmış, askerler birden ellerini bağlamış, bir torba içine atmış, boğuk boğuk bağırırken kırk kez süngülemiş. Çadır dışındaki oğlu Ali Haydar -henüz on altısında-, atına atlamış, peşinden bir kara leşker sıkmış, vurmuş çocuğu, dal gibi çocuk düşmüş toprağa, ama bu çocuğa bir ağıt kalmış geride yine de. Sonra mı, Seyit Rıza’ya ile Seyit Hüseyin Harput’ta yağlı ipe, Abdullah Alpdoğan mecliste vekilliğe, baba, yeğen, oğul, pir, bir halkın hikâyesiyse bize kalmış.

Tüm bu meselleri çocuk kulaklarımıza üfleyen yaşlılar, masal değil, aslında kahramanlık üstüne dersler vermiş. Bunların daha da çoğunu Hüseyin Çağlayan’ın, Pêt ‘ve Pêlge ra, adlı romanından (Fam Yayınları) okuyunuz, öneririm. Tarihte her zaman çok Rayver varmış. Bu son senelerde, AKP etrafında toplanmış anlı şanlı yazarlar, romancılar, akademisyenler, şarkıcılar, türkücüler, eski solcular, liberaller. Neredeyse yüzyıl geçmiş, ama güce sığınıp kahramanlık taslayan adamın hazin hikâyesi hiç değişmemiş.