Libya’da çatışmaları sona erdirmek ve sağlam bir ateşkesle siyasal çözümün yolunu açabilmek için, pazar günü Berlin’de toplanan zirveden önce de toplantılar olmuştu. Son iki yılda; Paris’te, Roma’da, Moskova’da ve Abu Dabi’de gerçekleştirilen toplantılardan pek çözüm çıkmadı.

Peki, Ankara’nın; “Çatışmaların durması ve siyasi çözüm için önemli bir fırsat” olarak tanımladığı ve Erdoğan yürüttüğü “etkili ve çok yönlü diplomasi” sayesinde Türkiye’nin “kilit aktörlerden biri” olduğunu da gösterdiği değerlendirmesini yaptığı Berlin’den kalıcı bir çözüm çıkacak mı?

Kariyerini Libya’da çözümle taçlandırarak sonlandırmak isteyeceğinden kuşku duyulamayacak Merkel, toplantının bir “başarı” olduğunu söylese de “zor bir yola çıktık”larını vurguladı; Alman Dışişleri Bakanı Heiko Massa da “bugünün imzalarının yeterli olmadığını biliyoruz” dedi.

BM Genel Sekreteri Guterres’e göre, katılımcılar toplantıda verdikleri sözleri tutarlarsa kalıcı bir çözüm bulunmasına katkı sağlamış olacaklar, ama acil ihtiyaç ateşkes ve “Henüz BM’nin izleyeceği bir ateşkes yok.”

Yine de, Merkel’in girişimiyle Berlin’de toplanan konferans bir fark yarattı.

Katılımcılar; dış müdahalelerden kaçınılması, silah ambargosuna uyulması ve çatışan taraflara silah sağlanmaması konularında anlaştılar. Ağırlıkla Hafter tarafında olan Temsilciler Meclisi’nin onayladığı birleşik ve etkin tek bir hükümet kurulması; BM himayesinde bir uluslararası izleme komitesi ve 4 teknik çalışma grubu oluşturulması; birleşik ulusal güvenlik sistemi yaratılması gibi konuları sonuç bildirgesine yazabildiler.

Hafter ve Sarraj, doğrudan görüşmekten henüz epey uzak olsalar da, daha kalıcı bir ateşkesi konuşacak askeri komiteye üye vermeyi kabul ettiler.
Berlin’de asıl amaçlanan Libya’daki savaşa “dışarıdan katılanlar”ı caydırmak; asker, silah, savaşın finansmanı ve yabancı savaşçı göndermelerinin önünce geçebilmekti.

Merkel’in davetiyle Berlin’e giden ve sonuç bildirgesinin altına imza koyan ülkelerden bazıları Hafter’i bazıları Sarraj’ı destekliyordu. Bu, savaşanlar kadar savaştıranların da kendilerini belli konularda bağlaması anlamına geliyor.

Berlin’i önemli kılan, savaşanlar kadar savaştıranları da bir çerçeve içinde bir araya getirmesiydi!

İtalyan ve Alman dışişleri bakanlarının, Libya’ya asker gönderebileceklerini ancak bunun yalnızca BM bayrağı altında olabileceğini vurgulamaları, Türkiye dahil asker gönderen ülkelere bir mesaj da olsa gerek.

Zaten konferans da silah ambargosunu delenlere yeni BM yaptırımları geleceğini vurguladı. Sağlam bir ateşkes, milislerin dağıtılıp silahsızlandırılması, tek bir hükümet kurulması için çalışmak, petrol gelirlerinin adil dağılımı, Libya ekonomisi için uluslararası uzmanlar ve serbest seçimlerle yeni bir hükümet oluşturmak…

Alınan bu kararların uygulanabildiği bir sürece girilse, Türkiye’nin Libya’da sonu belirsiz kanlı bir savaşın parçası olması da engellenmiş olur.
Ancak, hiç kolay değil!

Sarraj ve Haftar ateşkese evet deseler bile, bu, onların etrafında toplanan değişik grup ve kabilelerin yeni çatışmalara yol açacak hamlelerini önleyebilmenin garantisi değil.

İktidar; Yunanistan’ın zirveye davet edilmemesi, Türkiye’nin “kilit aktörlerden biri” olmasının teyidi gibi vurgularla konferansı kendisi için bir zafer olarak görecek, gösterecek.

Ancak, Berlin’deki aktörlerden önemli bir kısmı da Türkiye’yi Libyalıları “savaştıranlar”dan biri olarak görüyordu. Dolayısıyla, asker-silah-yabancı savaşçı gönderme, savaşın finansmanı konusundaki kararlarla Türkiye’nin de kulakları çınlatıldı!

cukurda-defineci-avi-540867-1.