Başlıktaki iki sözcük arasında bir neden sonuç ilişkisi yok tabii, bizde seçim tartışmaları harlanırken Ukrayna’da her gün savaşın ateşinin biraz daha harlandığıyla ilgili sadece.

Seçimi veya savaşı kimin kazanıp kimin kaybettiğini tartışırken, en önemli hatayı kazananı ya da kaybedeni yarışan/çatışan partilerden/taraflardan birinde arayarak yapıyoruz. Oysa, her ikisi için de asıl bakılması gereken halkların hali!

Karamollaoğlu bir “üçüncü ittifak” lafı etti; iktidar cenahı muhalefet cephesinde kamayı saplayıp kanırtacağı bir fırsat yakaladım diye üstüne atladı, bazı kafalar karıştı, ama çok dert edilecek bir şey yok orada.

6 partinin parlamenter sistem ve tek adam rejimine son verme konusundaki “ittifak”ı devam ediyor. Neyi götürecekleri konusunda anlaştılar. Ancak, götürülecek olan götürülse bile, gelecek olan emekçi kesimler için ne kadar zafer olur, işte orası şüpheli.

Gelecek olan, en iyi olasılıkla Zafer Arapkirli’nin dün “Bak, yeminle söylüyorum. O kadar kötü sömürmeyeceğiz. Azıcık, ucundan” diye anlattığı kuralları ve kurumları olan bir kapitalizm ve en fazla halkın yaralarına minik bir pansuman olacak.

Bundan fazlası için mücadele ise sosyalistlere kalıyor.

Aman “sıfır” demeyin! başlıklı geçen yazıma Faruk Bildirici’den gelen “Bir de komşularla sıfır sorun vardı” hatırlatmasına da değinip savaş meselesine geçeceğim.

Evet, bir de “komşularla sıfır sorun” vardı. Sonra, can ciğer kuzu sarması olduğumuz, birlikte tatile çıktığımız komşularla savaşmaya başladık ve şimdi yine “kuzu sarması” olalım diye uğraşıyoruz.

Neden?

Nedene dair en çarpıcı örneği de İlhan Cihaner yazdı dün. Erdoğan’ın “Bu millet enayi değil, hesabını sormasını bilir” dediği Kaşıkçı davası Suudi Arabistan’a devredildi işte. Suudi Arabistan’la tekrar “sıfır sorun” olmak için!

Tabii “enayi” olmadığımız için de öyle bedavaya devretmedik. “Ver doları, sıfırlayım sorunu” şeklinde bir iş bitiricilik yaptık galiba!

Bu arada, ben de, haydi kendime “enayi” demeyeyim de, epeyce safım bu savaşlar konusunda. Önce savaş çıkmaz sanıyorum, çıkınca da uzamaz diyorum!

Ukrayna’da şimdi bütün işaretler, bir tarafın kazanması adına halkların acılar çekerek kaybettiği savaşın uzayacağını gösteriyor.

Zelenski’den ne zaman biraz uzlaşıcı bir ses çıksa, bir Batılı lider Ukrayna’ya seğirtip “Bastır, arkandayız” diyor.

Savaş uzadıkça, Rusya hırpalanarak da olsa hedeflerine yaklaşıyor, ABD/NATO da istediğini alıyor. Finlandiya ve İsveç tarafsız konumlarını terk ederek NATO üyesi olmayı konuşuyor. NATO yayılırken, Avrupalılar ABD’nin arkasında saf tutuyor. Savaş uzadıkça, Rusya etrafına çekidüzen verirken, ABD de kazanıyor işte.

ABD sadece Beyaz Saray demek değil tabii. Eski Pentagon askeri analistlerinden Franklin Spinney’in de yazdığı gibi, savaş kötü ve Amerikan vergi mükellefleri de uzun süre bunun bedelini ödeyecekler ama orada savaşı şampanya patlatarak kutlayanlar da var.

Savaş başladıktan hemen sonra, 24 Şubat ile 28 Mart arasında, dünyanın en büyük silah üreticisi Lockheed Martin’in hisse senedi fiyatları yüzde 13’ten, çok uluslu Amerikan havacılık ve savunma teknolojisi şirketi Northrop Grumman’ınkiler yüzde 13,4’ten ve General Dynamics’inkiler de yüzde 10’dan fazla arttı.

3,5 milyon Ukraynalı yurdundan oldu, binlerce sivil öldü, binlerce de asker her iki tarafta… Ölümden beter acılar da var yaşlıların, çocukların, kadınların yaşadığı!

Daha ilk günlerden savaşın kaybedenleri de ortada, kazananları da.

Bizim seçimin kazananını ve kaybedenini görmek içinse daha biraz beklemek gerek. “Beklerken” de ibrenin halk için kazanca dönüşmesi için çabalamak!