Şeytan!

Savaş gazeteciliğinin temel özelliğidir; her olayı “biz” ve “onlar” ikilemi/karşıtlığı üzerinden kurgulayarak haberleştirir, “onlar”ı sorun kaynağı olarak görür ve insan-dışı varlıklar olarak resmeder. “Onlar” düşmandır ve “şeytanlaştırılarak” sunulurlar. “Biz”im asla kötü bir yanımız yoktur ya da “biz”im kötü yanlarımız asla gösterilmezken, “onlar” sadece kötülükten ibarettir.

Savaş haberciliği mantığı yalnızca klasik savaş koşullarında değil, bir magazin haberinin yapılışında bile işler. Bu mantık için, her durumda çözüm ancak “zafer”le mümkündür ve zafer de şeytanlaştırılan “onlar”ın yok edilmesi demektir.

Ergenekon sürecinde yapılanları hatırlayın. Şimdi “FETÖ” denilen Efendilerinin Medyası neler yaptı, kimleri nasıl insan-dışı varlıklar olarak resmedip şeytanlaştırdı? Öyle ki, “onlar”ı tanıyan ve insan olduklarına, şeytan olmadıklarına tanıklık edecekler bile korkudan ağızlarını açamaz oldular.

O iklimde geldi intiharlar, ölümler!

Ergenekon’un kasası ilan edilen Kuddisi Okkır’ı düşünün; cezaevine girerken nasıl, çıkarken nasıl göründüğünü… Öylesine şeytanlaştırıldı ki, görevi insanı yaşatmak olan hastaneler ve hekimler adım adım ölüme yaklaşan birini alıp tedavi etmeye cesaret edemediler.

Savaş gazeteciliği için savaşa gerek olmasa da, memlekete savaş havası hâkim. Dün FETÖ medyasının yaptığını bugün iktidar medyası yapıyor. Gram fark yok yaptıkları arasında.

Biz” dedikleri iktidar çevreleri tertemiz, muhalif “onlar” baştan ayağa pislik, kötülük, ihanet. İnsan-dışılar, şeytanlar!

Son şeytan Osman Kavala!

Güya gizli bir soruşturma yürütülürken, Kavala gözaltındayken öyle dehşet hikayeleri anlattılar ki, yazdıklarını okurken kendileri korkmuştur!

İktidar medyasına bakarsanız, Kavala’nın yaptığı işleri yakından bilen ve görenlerin “toplum yararına” diye tanımladığı her şey bir “görüntü”den ibaret. Kamuflaj. Ne kadar vatan haini örgüt, dernek, vakıf varsa fonlamış. PKK, DEAŞ, FETÖ ve DHKP-C ile doğrudan temasları olmuş!

Terör örgütlerine yaptığı nakdi desteğin 1.5 milyar doları aştığını bile yazdılar. 1.5 milyar dolar! 2017’de Türkiye’nin en zengin işadamları listesinin tepesinde olan Murat Ülker’in serveti 3.7 milyar dolarsa, terör örgütlerine 1.5 milyar dolar nakdi destekte bulunan Kavala onu birkaç kez cebinden çıkaracak kadar zengin olmalı.

Atışta destek aramayanlar, daha birkaç hafta önce “Büyükada Davası” ve orada yargılananlar hakkında yazdıkları ile tüm sanıkların tahliyesi arasındaki uçuruma baksalar, belki Kavala’yı şeytanlaştırırken bir nebze frene basar, biraz utanırlardı.

Ama yok; hakkında araştırma yapan yerli yabancı akademisyenlerin ve Gezi’yi onurla sahiplenenlerin “örgütsüz”lüğünde birleştikleri Gezi’yi bile örgütleyen adam ilan ettiler Kavala’yı.

Bir restoranda karşılaştığı Henri Barkey’le selamlaşması büyük delil oldu. Böylece, Gezi’den başka, Gezi’yi ezmek için elinden geleni ardına koymayan “FETÖ” işi 15 Temmuz darbe girişimini de örgütleyen oldu Kavala!

Kendi yazdıklarını, bu yazılanlar temelinde tutuklanmasını akıllarına aldırıp sığdıramayanların, Kavala’nın tutuklanışını yine de “anlamalarını” sağlayan bir açıklamaları var: … ama ilişkileri ilginç!

İlginç olan; parası pulu olan bir adamın, yan gelip yatmak, kah orada kah burada keyif çatmak varken memleket meselelerini dert etmesi ve dert edenlerle birlikte olması. Nedense bu, parasız pulsuzların kralları alkışlamasından daha ilginç görünüyor!

Şeytanlaştırma cephesinin en hafif ifadesiyle “ilginç ilişkileri” Kavala’yı da dört duvar arasına hapsetti.

Şeytanlaştırmayı iş edinenler, Kavala o duvarların ardından çıkıp geldiğinde de utanmayacak, bu kez hangi iktidara hizmet ediyorlarsa onun muhaliflerini şeytanlaştırmaya devam edecekler.

Aklını başkalarına emanet etmeyenler için geçerli olanı ise, Kavala’nın durumunu titizlikle irdelediği iki makalenin son cümlesinde Sedat Ergin yazmıştı: “Güneşin batıdan değil de artık doğudan batmaya başladığı tezine itibar ederseniz, o zaman Osman Kavala’nın darbeci olduğuna da inanabilirsiniz.