Şeytan çocuklar ve aptal ebeveynler
M3GAN

Ana kahramanı çocuklar olan korku tür filmlerinde, çocukların oyuncaklarının bir varlığın elinde kötü düşmanlar olarak kullanılması sıklıkla başvurulan örüntülerin başında gelir. Küçük tatlı bir çocuğun veyahut travma içerisindeki bir çocuğun çılgın bir ruha dönüşmesinin aracısı oyuncaklardır. Orphan’dan The Exorcist’e, sevimli çocukların şeytanileştiği bu damarın, tür sineması içerisinde sonuna kadar ürkütücü bir temel olduğunu kabul ediyorum. Bu hafta sinemalarda vizyona giren M3GAN bahsettiğim bu temelde bir hikâye izleyen ancak hikâyesini evrimleştirerek oyuncağı ileri seviye bir robot, bir yapay zeka olarak konumlandıran bir film.

TERS GİDEN YAPAY ZEKA

M3GAN, belki son beş dakikası hariç hiçbir şekilde gerilim dahi hissettirmeyen ve vermek istediği mesajına kendini fazlasıyla kaptırmış hızlı unutulacak bir film. Mesajı ne derseniz, o da fazlasıyla basit. Yapay zekanın ve teknolojinin fazla ilerleyerek dönüp bize saldıracağı korkusu sanat aracılığı ile bizlere her daim ulaştırılmıştır. Hayatımızı kolaylaştırması hatta yönetmesi için teknolojiye her geçen gün daha bağımlı olduğumuz noktada kontrolden çıkan bir bağımlılık oluştuğunun hepimiz farkındayız. Teknolojik bağımlılık da madde bağımlılığından farklı ilerlemiyor bana kalırsa. Bağımlılığın, ilerleme seyrinde daha fazlasına ulaşmak, dozu artırmak ve nihayetinde de hayatlarımızı, akıl sağlığımızı, kültürel davranışlarımızı, insani ilişkilerimizi, karakter oluşumlarımızı ciddi anlamda tehdit ederek yok eden bir noktaya vardıracağı kesin. James Wan’ın “Annabelle’in Terminatör’le buluştuğu bir katil bebek filmi yapsak hoş olmaz mı? fikrinden ortaya çıkan filmin senaryosundaki hikâye şöyle. Ünlü bir oyuncak şirketinin robotikçisi, fazlasıyla hırslı olan işkolik teyze Gemma, çocukların dostu olsun ve ebeveynlerin sorumluluklarını hafifletsin amacı ile tasarladığı bir robotun prototipini 8 yaşında yetim kalan yeğeni Cady’ye verir. Kariyer odaklı yaşayan ve ağır travma yaşamış yeğeninin sorumluluğuna fazlasıyla hazırlıksız yakalanmış Gemma’nın yeğenine bakma yükünü güvence altına alacağını düşündüğü robot oyuncak, bu sefer şeytani bir varlığın aracısı olmuyor ve ters giden yapay zekanın bir gösterimi oluyor. Hikâyeye henüz M3GAN girmeden dahi mesajının yönünü gösteren film, 21. yüzyılda ebeveynlik hakkında ahlak dersi vermeye çalışırken korku filmi olduğunu ne yazık ki unutmuş. Toplumsal sorunları hicveden bir korku filmi olmayı başaramamış. Filmin ilk sahnesinde gördüğümüz biri çocuk üç kişiden oluşan çekirdek ailenin aslında en az dört kişiden oluştuğu. Dördüncü olan şey, ellerimizde tuttuğumuz iPad’ler, akıllı telefonlar ve diğer akıllı teknolojik araçlar.

JASON BLUM VE JAMES WAN

Testere, Ruhlar Bölgesi ve Korku Seansı serilerinden tanıdığımız James Wan ve artık neredeyse ayrılmaz ikiliye dönüştükleri belli olan, Cadılar Bayramı, Siyah Telefon ve Görünmez Adam filmlerinden bildiğimiz Blumhouse imzalı bir film M3GAN. Temelde yapay zeka ile çocuk ve onun oyuncağı temalarını birleştiren bu filmin yönetmeni Gerard Johnstone günümüz dünyasında teknolojinin ve ebeveyn olmanın arasında bir yerlere sıkıştırmış filmini. Filmin benim için en iyi sahnesi, daha önce pek çok örneğini gördüğümüz postmodern bir klişe haline gelen dans ederken cinayet işleme anının absürtlüğü oldu. M3GAN’ın bu sahnedeki uzak çekimleri hoştu. Zaten robot M3GAN’ın uzaktan görüntüsünün gerçek bir çocuk gibi olması ancak yakın çekimlere geçilince oyuncak mimiklerine sahip olması güzeldi. Bir yanıyla kukla gibi olmasını ama bir o kadar da dijital ve yapay durmasını sevdim. Ama korkutucu değildi. M3GAN’ın bir seriye dönüşme ihtimalini görsem de herkesin içine sinecek bir korku ikonu olabileceğini hiç düşünmüyorum.