Geçen hafta bugün süt üreticilerinin sorunlarını anlattığım köşeye “6’lı masanın adayı… KESİN!” başlığını koymuştum, “Süt” olsa ilgi çekmeyebilir diye…

Belki okuyorsunuz; bir süredir “milletin efendisi” köylülerle röportajlar yapıyor; çobanları, mevsimlik tarım işçilerini, buğday üretilen yörelerimizdeki ucuz un kuyruklarını, ineklerini kesmek zorunda kalan süt üreticilerini yazıyorum.

Konuştuklarımın çoğu da “milliyetçi-muhafazakâr”, AKP ve MHP’ye oy vermiş insanlar. Öyle bunalmışlar ki, artık gözleri 6’lı Masa’da, seslerini Kılıçdaroğlu’na duyurmaya çalışıyorlar.

Öte yanda fabrikalarından atılan başı açık veya kapalı kadın işçilerin omuz omuza direnişleri var!

Rüşvete, soyguna isyan edip, esnafın, emekçinin, çiftçinin, gencin acısını hissederek “Caiz mi Hocam” diye beste yapan imam sürüldü geçen gün. Din adamı, cami imamı… Kadın olsa mutlaka başını örtecek biri! Vatandaşın derdini dert etti diye, tüm dertleri başörtüsüyle örtmek isteyenlerin hışmına uğradı!

***

Tarikatlar, onların sokaklarda nasıl giyinip ne içeceğimizi tebliğ eden müritleri, küçücük çocukları yutan sübyan mektepleri, ortaokul lise öğrencilerini sabah namazına davet eden milli eğitim müdürlükleri…

Ve şimdi CHP’nin kadınların kıyafet özgürlüğü için verdiği yasa teklifine karşı, Erdoğan’ın el yükselterek kadınları ve LGBTİ+ bireyleri "aileyi koruma” adına daha fazla cendereye sokacak anayasa değişikliği önerisi…

Hayır, bunları tartışmaya devam etmek ve aman içine hapsolmayalım diye uyardığım “çarşaf sarmalı”na kendim dolanmak niyetinde değilim!

Başörtüleri nedeniyle üniversite kapısında tartaklananların yanında devrimci öğrenciler vardı. Gezi’de namaz kılarken, oruç açarken de onlarlaydılar. Yukarıdan gönderilen yazılarla sınıflara alınmamaları istenirken, tutanak tutup atan ve onları sınıfta tutan hocalarını da hatırlarlar… Aralarında kendimi de sayabileceğim solcu, demokrat hocalarını… Sosyalistlerin dünden gelen bir başörtüsü kompleksi yok!

***

CHP’nin kaygı ve gerekçelerini “anlıyorum”. Ülkenin fay hatlarını ve kutuplaşma alanlarını ortadan kaldırılarak insanlarımızı “kucaklaştırma” gereğine de inanıyorum.

Açılan tartışmanın sürmesinin, AKP için kültürel hegemonyasını inşa etmeye dönük bir fırsata dönüşeceği, en can alıcı sorunların tartışılmasının önüne geçeceği, CHP tabanında kırılmalara yol açabileceği düşüncemizi de belirttik. Yeter.

CHP’nin profesyonel politikacıları, Sayın Akşener’in bu konudaki yaklaşımına, daha çok sekülerlere seslenen söylemine, başörtüsünü çözülmüş bir konu olarak tanımlayıp “derin yoksulluğa” işaret ederek “Biz gıdaya erişim gibi kanayan yaraları konuşmak durumundayız” yaklaşımına dikkat ediyordur herhalde! Çünkü tabanlarında oraya bakanlar var!

***

Umarım pazartesi günü göreceğimiz, kadınların ve LGBTİ+ bireylerin başına yeni çoraplar örebilecek anayasa önerisinden sonra, seçimlere bir “çarşaf sarmalı” içinde yuvarlanarak gitmeyiz!

O yüzden biz, bugün SOL Parti mitinginde “Üzüm, Tütün, Buğday Bizim Canımız” diyecek Uşaklılarla, ineklerini kesmek zorunda kalan süt üreticileriyle, çocuklarına süt içiremeyen vatandaşlarla birlikte olalım. Bunlar konuşulmasın diye getirilen sansür yasasına birlikte direnelim.

6’lı masa da birlikte boş buzdolaplarının mitinglerini yapsa; Kemal Bey TÜİK’e, SADAT’a gittiği gibi bu kez diğer liderleri de alıp sansüre karşı RTÜK’e, polis intiharlarına karşı İçişleri Bakanlığı’na gitse, hem “gelmekte olan” daha kolay gelir hem de kutuplaşmasından yakındığımız kesimler bu mücadele içinde daha sıcak kucaklaşır.

O yüzden şimdi biz çarşafı bırakıp, en güçlü sesimizle “süt” diyelim!