Millet İttifakı görkemli bir toplantıyla uzun ve titiz bir çalışmanın ürünü olan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni açıkladı. Farklı ideolojik pozisyonlardan hareketle bu metne eleştiriler getirmek mümkün. Ancak, şunu teslim etmek gerek, gelenekleri, geçmişleri ve çizgileri itibarıyla birbirlerinden bu kadar farklı 6 partinin bu kadar detaylı bir “koalisyon programı”nı kotarmış ve etrafında birleşmiş olması az şey değil. Siyasal tarihimiz ve kültürümüz açışından da bir ilk.

Bir araya gelenleri ve gelmeyenleriyle muhalefetin tüm kesimleri, tek adam rejimine son vermek gibi “en önemli”yi kendi “önemli”lerinin önüne koymakta anlaşmışlardı. Zaman zaman bu konuda kuşku doğuran açıklama ve adımlar olsa da…

Millet İttifakı dün bunu bir adım daha öteye taşıyarak, tek adam rejimine son verdiklerinde ne yapacakları konusunda da anlaştıkları kapsamlı bir program ortaya koydu.

Bugün itibarıyla, şimdiye kadar “geç kalınmış değil” dediğim aday belirleme konusunun artık birincil önemde olduğunu ve gecikilen her günün muhalefetin aleyhine olduğunu söyleyeceğim.

Şimdi “halkın cumhurbaşkanı adayı”nı belirleme zamanı!

O halk ki, tam da İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Özlale’nin saydığı gibi, Türk’ten, Kürt’ten, Ermeni’den Yahudi’den, Alevi’den, Sünni’den, Hristiyan’dan ve onun saydığı saymadığı diğer toplum kesimlerinden oluşuyor. Keşke ideal olan olabilse ve şu son bir yıl içinde toplumun tüm kesimlerine gidilerek “halkın ortak adayı” belirlenebilseydi.

Ne yazık ki, hayat ideallerle ilerlemiyor ve anlaşılan o ki Millet İttifakı 13 Şubat’ta kurduğu masada bir aday belirleyecek. Bu saatten sonra bir ortak aday belirleyememeleri ancak Cumhurgiller’in kurduğu bir hayal olabilir. O masadan tek aday çıkmaması ile 6 liderin siyaseten tek tek intihar etmesi aynı anlama geliyor ve ben böyle bir olasılık görmüyorum.

Öte yandan, HDP’nin gövdesini oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı da aday çıkaracağını açıkladı ve “yapamazsınız” demek kimsenin ne hakkı ne de haddi.

Tek adam rejimine son vermenin kendi önemlilerinden daha önemli, “en önemli” olduğunu söyleyen herkes de biliyor ki, bunun ilk turda gerçekleştirilebilmesinin yolu, aday çıkaracağı açıklanmış her iki ittifakın, Sosyalist Güç Birliği’nin ve onlar dışındaki muhalefet çevrelerinin bir adayda anlaşabilmesinden geçiyor!

Açıkçası, bu başarılamazsa en büyük sorumluluk Millet İttifakı’nda olacaktır. Cumartesi günkü “Herkes için cumhurbaşkanı” yazımda, Millet İttifakı’nın 13 Şubat’ta belirlenecek adayının ilk işinin HDP’den başlayarak tüm toplum kesimlerine gitmek ve onların da cumhurbaşkanı olacağı güvencesi vermek olması gerektiğini yazmıştım. Bu toplumu bir orman gibi kardeşçe yaşatabilmenin gerektirdiği cesaretle!

Ancak, böyle yapılırsa şimdiye kadar yapılmayanlar telafi edilebilir ve hepimizin “tıpış tıpış” değil, keyifle oy vereceği bir “halkın adayı” olur.

İçinde her birimizin önemlilerinin tümü olmasa da, Millet İttifakı’nın “koalisyon protokolü”ndeki 2300 vaatten yarısının, hatta daha azının gerçekleşmesi bile az şey değil. Öte yandan, bir seçim kampanyasında başarının yolu gelecek referanslı vaatlerden geçmez. Her şeyden önce o vaatlerde bulunanlara, cumhurbaşkanı adayı olarak bulunana güven duyulması gerekir.

Şimdi, hiç gecikmeden “halkın adayı”nı belirlemek ve bu güveni yaratmak için var gücümüzle çabalama zamanı.

Vatandaşlar 244 sayfada sayılan 2300 vaadi okuyarak oy vermeyecek. Kısa ve net mesajlarla bir kampanya başlamalı. Adaylığı anayasal olmayanla yarışmayan, “halkın adayı”nın sadece kendini anlattığı bir kampanya!