Yazıyı yazarken göz ucuyla Kocatepe Camii’ndeki devlet töreninin naklen yayınına bakıp şaşırıyorum: Süleyman Demirel’in bu kadar iyi bir insan olduğunu bilmiyordum. Ben Demirel’i Türkiye politikasına en berbat haliyle demagojiyi sokan, Aziz Nesin öykülerindeki politikacı tiplemesine modellik yapan, bir rüzgârgülü gibi kolayca yön değiştirebilen, faşistlerin en kanlı günlerinde “Bana ‘sağcılar ve milliyetçiler adam öldürüyor’ dedirtemezsiniz” diyen kişi olarak hatırlıyordum; medyaya ve üç günlük yas ilanına bakılırsa başkasıyla karıştırıyormuşum…

Bu topraklarda kelin ölür ölmez sırma saçlıya dönüşmesini sağlayan iki temel etken var: İlki İslam öncesi ve sonrası Asya toplumlarının ölümle ilgili ‘ata ruhlarıyla ilişkilerin devamı’na dair inanç ve gelenekleri, ikincisi ise hep saray tarihçileri tarafından yazılmış bir ‘tevatür tarih’in yarattığı hastalıklı tarih anlayışı. İlki için şimdilik yapılacak bir şey yok, insanlık tarihi boyunca inançlar rasyonel düşünceye ne yazık ki baskın çıktı. İkincisi içinse, yol çatallanıyor; öldüğünde/gittiğinde böyle anılmak isteyen iktidar ve medyasının tavrına karşı, BirGün örneğinde de görüyorsunuz işte, bir avuç yayın organı ‘şimdikinden daha iyiydi’ bahanesine sığınmadan, tarihin doğru yazımı için uğraşıyor.

Verili medya ortamında yetmiyor tabii; hatta bu ‘yetersizlik’ hâli tersinden bir okumayla, 1961’de ABD’de yayımlanmış bir TV dergisi sayfasını hatırlatıyor.

11 Nisan 1961’de Kudüs’te Adolf Eichmann’ın yargılanmasına başlandı. İkinci Savaş sırasında milyonlarca Yahudinin toplama kamplarında öldürülmesine giden yolun mimarlarından Eichmann takma isimle yaşadığı Arjantin’den kaçırılıp İsrail’e getirilmişti. Şimdi adalet zamanıydı.

Bu önemli davanın kamuya açık yapılması gerektiğine inanan İsrail yönetimi mahkemeyi radyodan canlı yayımlama kararı aldı. Ama bu yeterli değildi, yargılama kameralar tarafından kaydedilip tüm dünyayla paylaşılmalıydı. McCarthy Komisyonu’nun kara listesinde adı geçen solcu belgesel yönetmeni Leo Hurwitz yapımcı Fruchtman tarafından Kudüs’e çağrıldı. Duruşmayı rahatsız etmeyecek şekilde duvarların arkasına yerleştirilen kameralarla mahkeme süreci kaydedilip kurgulandı.* Geriye filmlerin dünyanın dört bir yanındaki TV ekranlarına taşınması kalmıştı. Şimdi Nisan 1961 tarihli o TV dergisinin sayfasına bakabiliriz:

Yayın akışında önce haberler (o günün en önemli başlıkları: Gagarin’in uzaya çıkışı ve Küba’nın ABD’yi işgali tehlikesi), sonra komedyen Sandy Becker’ın sunumuyla çizgi film, ardından Jim Bishop’ın yorumlarıyla Eichmann Davası, sonra haberler (Gagarin ve Küba), sonra yine çizgi film (Ayı Yogi), ardından Atomic Man adlı film, sonra spor, hava durumu vs.

Yaşamsal öneme sahip ölümcül gerçeklerin çizgi filmlerle dondurma reklamları arasına sıkışıp kaldığı bir iletişim ortamının karanlığında hangi yöne bakarsınız? TV yayın akışlarına değil herhalde, çünkü orada şu var: Devlet töreni (şov), ‘Ne demokrat adamdı be!’ (çizgi film), Demirel ve Deniz Gezmiş (kısa belgesel), devlet töreni (tekrar) vd...

* Youtube’da “Eichmann Trial” yazarak aradığınızda tüm oturumlara ulaşabilirsiniz.