Ankara’ya soğana gelenlerle konuşuyoruz. “Bir daha gelmeyeceğiz” diyorlar ama, gelmeyip ne yapacaklar. “İnşaatlara gideriz” diyorlar. İki temel talep var: Bir; sosyal güvenlik sistemi içine girsinler, sigortaları olsun. İki; insanca yaşayabilecekleri elektriği, suyu olan yerleşkeler.

Talepleri insanca bir yaşam sürmek I Tarımın en alttakileri: Mevsimlik işçiler-2
Fotoğraflar: Hasan Eren ÇALIŞKAN

Mevsimlik tarım işçileri konusunda Anadolu Ajansı’na değerlendirmelerde bulunan Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Bölgesel Coğrafya Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sedat Benek’e göre, “Türkiye'de 2 milyona yakın mevsimlik gezici tarım işçisi var.”

Dünya genelinde tarım sektöründe 1,1 milyar kişinin iş gücüne ihtiyaç duyulduğunu, bunun 450 milyonunun mevsimlik tarım işçisi gücünden karşılandığını belirten Benek, “Türkiye”de istihdam edilen yaklaşık 32 milyon kişiden 5-6 milyonu tarım sektöründe yer almaktadır. Bunun 2 milyona yakınını ise mevsimlik gezici tarım işçileri oluşturuyor. Mevsimlik gezici tarım işçileri de kendi içlerinde iki gruba ayrılıyor. Biri mahalli anlamda, yani kendi yöresinde ama evini terk ederek zamanının büyük bir kısmını tarımda, çalışacağı tarlada geçirenler. Diğeri ise ailesiyle il dışına çıkanlar ki bu önemli bir sayıdadır. Yılın 5 ila 8 ayını kendi evleri ve illeri dışında geçirmek için yola çıkarlar. Sadece bir yöreye de gitmezler mobil bir yaşam sürdürürler. Örneğin Malatya'ya kayısıya daha sonra Karadeniz'e fındığa, İç Anadolu'da şekerpancarına, Çukurova'da pamuğa, Akdeniz'de narenciyeye, Ege'de ise üzüme giderler. Yani yılın neredeyse büyük bir kısmını kendi yaşam alanları dışında geçirirler” diyor.

Evini ve köyünü en erken terk edenler ocak ayında karpuz fidesi ekimi için Adana’da, en uzun süre evlerinden uzak kalanlar ise aralık ayına kadar Hatay, Osmaniye, İzmir, Aydın ve Bilecik’te seralarda çalışıyorlar.

Biz Ankara’ya soğana gelenlerle konuşuyoruz. “Bir daha gelmeyeceğiz” diyorlar ama, gelmeyip ne yapacaklar. İnşaatlara gideriz diyorlar. “Konuşacak çok şey var” ama çok da konuşamıyorlar! “Ne kadar konuşsan boş.” Bu bir. “Fazla ileri konuşan seni içeri atarlar.” Bu da iki. Buralara çok gelen giden de olmuş, milletvekili, yönetici. Değişen bir şey olmamış.

Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre çiftçi sayısı son 10 yılda yüzde 55 azaldı. CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, birkaç gün önce tarım sektörünün de kredi borçları nedeniyle alarm verdiğini, temmuzda önceki aya göre 8,5 milyar lira daha artan bankalara olan kredi borcunun 233,3 milyar liraya kadar yükseldiğini, sektörün bankalara borcunun geçen yılın sonuna göre 65,6 milyar lira (yüzde 39,1 oranında) artış kaydettiğini söyleyerek, tarım sektöründe zamanında ödenemediği için “bankalar tarafından icra takibine alınan borçların ise 3,5 milyar lira civarında” seyrettiğini hatırlatmıştı. Adana’dan Edirne’ye, Ordu’dan Urfa’ya her yerde tarımın hali bu olunca tam bir göçebe hayatı yaşayan mevsimlik tarım işçilerinin istihdam alanları da daralıyor.

İYİ ÖRNEK DE VAR

Aslında yapınca oluyor. İstenince bazı sorunlar çözülebiliyor. Sarıoba Köyü, artık resmen “mahalle” olarak anılıyor, Ankara’nın Polatlı ilçesine bağlı. Buradaki “Sarıoba Mevsimlik Tarım İşçileri Yerleşkesi” her tarım işçisinin hayalini süsleyecek türden. 65’inci Hükümet’in Tarım Bakanı olan Ahmet Eşref Fakıbaba tarafından yaptırılmış. Ya çoğu kendi memleketi olan Urfalı mevsimlik tarım işçilerinin halini yüreğinde hissettiğinden ya da bu insanların aynı zamanda kendi seçim bölgesinin seçmenleri olduğunu hesap ettiğinden! Nedeni önemli değil. Ankara’nın bozkırında, orada bir yerde, eski köy yeni mahalle Sarıoba’da mevsimlik tarım işçileri için yapılmış örnek bir yerleşke var.

Sarıoaba’da mevsimlik tarım işçileri için yapılmış örnek bir yerleşke var.Sarıoaba’da mevsimlik tarım işçileri için yapılmış örnek bir yerleşke var.

İlk bakışta düzenli küçük bir sayfiye kasabasını andıran yerleşkenin etrafı duvarlarla çevrili. Ana girişten sonra hemen sağda bir okul var. Okul binasının içeriye bakan duvarlarının birinin üzerinde Sağlık Ocağı yazıyor. Çocukların rengarenk el izleriyle süslenmiş bir duvarda “Çocuk İşçiliğine Hayır” sloganı. Düzenli sokaklarda birbirine bitişik küçük düzgün konutlar. Onlardan birinin girişindeki çamaşır makinesi dikkatimi çekiyor. Yollarda keçiler, tavuklar, horozlar…

Bize çavuşun evini göstermesini istediğimiz Yasemin’le, herkes tarlalarda olduğu için boş sokaklarda yürürken sohbet ediyoruz. Burada okula gidiyor. Dördüncü sınıfta. Okulu seviyor, öğretmenleri seviyor. Okuyacak, o da öğretmen olacak.

Peki, “Sarıoba Mevsimlik Tarım İşçileri Yerleşkesi”yle uzaktan yakından ilgisi olmayan elektriksiz, susuz, derme çatma çadırların çocukları? Aileleriyle tarlalara giden, onlara su taşıyan çocuklar? Onların okulları?

“Sen eğitim diyorsun, biz doymaktan söz ediyoruz”, diyor 5 çocuğu olan bir baba. “Biz doyma mücadelesi veriyoruz. Önce ayakların üzerinde duracaksın. Survivor gibi. Karnını doyurmak mı, okul mu? Okula gitse aç kalıyor, gitmese eğitimsiz kalıyor. Sen olsan hangisini öne koyarsın?”

Haydi, buna da siz cevap verin!

Sarıoaba’da yer alan okulun duvarında ‘Çocuk işçiliğine hayır’ yazıyor. Sarıoaba’da yer alan okulun duvarında ‘Çocuk işçiliğine hayır’ yazıyor.

İKİ TALEP: SİGORTA VE İNSANCA YAŞAM KOŞULLARI

Bir kişinin aşağı yukarı 8 ay evinden uzakta elektriksiz susuz çadırlarda, ayazda ve sıcakta, bazen 12 saat kadar çalışıp asgari ücretten az kazandığı mevsimlik tarım işçiliğini yapılabilir kılan tüm ailenin çalışıp her birinin aynı geliri elde edebiliyor olması. 125-175 lira yevmiyeyi sadece aile reisi değil, 6-7-8 kişiyle tarlaya giren ailenin her ferdi kazanınca bir anlam ifade ediyor. Aile reisi tüm ailenin gelirini alıyor. “Memlekete dönünce kızları kendilerine elbise falan almak istediğinde onlara parasını veriyor!”

Mevsimlik tarım işçilerinin iki temel talebi var:

Bir; sosyal güvenlik sistemi içine girsinler, sigortaları olsun! Kendileri sigorta pirimi ödeyebilecek durumda olmadıkları için devlet buna bir çözüm bulsun, sigortalarını ödesin istiyorlar.

İki; insanca yaşayabilecekleri yerleşkeler istiyorlar. Elektriği, suyu, banyosu, tuvaleti olan. Sarıoba’daki gibi çocuklarının okula da gidebildikleri…

Olmazsa ne olacak?

Göz göre göre tükenmekte olan, can çekişen tarımın ölümü hızlanacak!

Tarlalar ekilmez, şartlar çekilmez oldukça işsizlik artacak, mevsimlik tarım işçileri de gelmez olacak!

Öfke birikecek!

Lise bitirmiş, üniversiteyi hayal bile edemeyen, üniversite mezunu olsa bile torpili yoksa işi de olmayacağını öğrenmiş gençler… Ahmet, Mehmet, Ali, Hüseyin… İsimleri değişse de aynı yazgıyı paylaşan “geleceği” memleketin… Derme çatma çadırından çıkıp, “Çekme dayı, çekme. Sil o çektiklerini!” diye yürüyecek onları dinlemeye gelmiş gazetecinin üstüne.

Geleceği yok, umudu yok, böyle çok gelip konuşanlar olmuş ama sadece bela gelmiş başlarına, çözüm değil. Liseyi bitirmiş, bu hiçliğin ortasında soğana gelmiş. Ondan ötesini de göremiyor. Belki yanlış yere yöneltiyor öfkesini, ama haklı… O öfkeli olmasın da kim olsun!

-BİTTİ-